Aklımda çok zamandır bir konsept var: Günün engellileri. Bilmeyenleriniz vardır, ben üniversiteye başladığımda Ekşi Sözlük de okumaya başladım ve 20 senedir bir alışkanlık oldu. Eskiden her güne yeni bilgi gibi çalışan site, şimdi her güne yüz zeka küpü şeklinde çalışıyor. Ben de düşünüyorum: Neden günlük veya haftalık olarak “bu ne zeka yiğidim, şuaların gözlerimi kör etti” dediğim kişileri, dedikleriyle ve dediklerinin doğrusuyla paylaşmıyorum ki?
Bugün bir nevi ilk günün engellilerini yapacak ve Türkiye’nin nasıl bir sirk olduğunu, içinde ne kadar cambazın, ateşbazın, hokkabazın, madrabazın… var olduğunu, sanki bilmiyormuş gibi, bir daha hatırlayacağız. Ne olur ne olmaz, metinleri linklemek yerine ekran görüntülerini koyuyorum. Zaten ekran görüntülerini aldıktan sonra gözlerimi kör eden bu arkadaşları engelledim, bir de onu kaldırmakla uğraşmaya gerek yok.
Econ101: Laffer Curve
İktisada giriş 101, iktisattaki en zevkli ders olabilir. Her şey dümdüz ve olabildiğine basittir. İçinden matematiği çıkardığınızda iktisat zaten çok basit bir şeydir ekseriyetle.
Fakat ekseriyetle. Her zaman değil. Her zaman olduğunu sanırsanız, yukarıdaki arkadaş gibi bir şey olur, insanları kör edersiniz.
Düşünün: Laffer curve denen bir şey öğrenmişsiniz. Çok heyecanlısınız. Nasıl olmazsınız? Vergi oranıyla toplanan vergi arasında garip bir ilişki olduğunu, vergide olayın az veya çok değil optimum olduğunu öğrenmişsiniz. Bu bilgiyle, ODTÜ Felsefe’nin değerli hocasının deyişiyle, Kızılay’da kız kaldırmak istemez misiniz? İstersiniz tabi! Hemen fırsat kollamaya başlıyorsunuz “babam akşam gelirken anneme mütemadi aldı” diyen çocuğun heyecanıyla bekliyor, bekliyor ve başlığı görünce yabışdırıyorsunuz: Aslında vergiyi düşürürseniz daha fazla vergi toplarsınız.
Neden? Nasıl? Ne alaka? Laffer curve bize “bir yerden sonra insanlar vergi kaçırır” demiyor. Laffer curve bize “bir yerden sonra insanlar ‘on lira kazanacağım, altısı devlete gidecek. Uğraşmasam daha iyi’ der” diyor. Abimiz derste bu kısımda uyuyakalmış herhalde, Laffer’ı öğrenmiş ama ne demek olduğunu öğrenememiş.
Bakın ben, sadece bu siteye de değil, her zaman bir şey yazarken kontrol ederim. Buna rağmen hatalarım olabilir ama hataları minimize etmek için elimden geleni yaparım. Beni okuyarak zaman kaybetmeye razı gelmişseniz bu rızaya layık olmam gerekli.
Ki, hadi bakın abi bu kısımda uyumuş olmasın ve hakikaten bu teori vergi kaçırmayı da içersin. Buyurun soru: Bizim milletin vergi kaçırmaya devam etmeyeceğinin garantisi nedir? Laffer mıdır? Amerikalı bir abi bir şey söyledi diye Türkiye’de de aynısı mı olacaktır? Bu ülkede her onurlu esnaf, ya affı ya bir şeyi bekler, 10 liralık borcu 1 liraya bağlar, onu da peyderpey öder. Elhamdülillah herkes vergi kaçıran onursuz şerefsiz değil. Onurlularımız dahi vergiyi en fazla böyle öderken, hayırdır?
KOSGEB’in çiğköfteciye destek verdiği bir ülkede yaşadığımızı bilmesek kanacağız da profiline, maşallah, troller gibi Atatürk koymayı bilen bu abi, Türkiye gerçekliğinden bu kadar uzaksa nedir, onun cevabını da siz verin ki davalık olmayalım.
Ekonominin Gerçekleri
Bu arkadaşa da davalık olmadan yorum yapamıyorum fakat öncekinin aksine, bu arkadaşla dalga geçebilecek halim dahi yok. “Talebi kısacağız dedi ama millet evde değil dışarıda yemek yedi” seviyesine aktroller bile inmiyor. “İnsanlar dışarıda yemek yedi diye mi yurt dışı çıkış haracı 10 kat artıyor” gibi en basit bir soruyu soracak kadar dahi seviyesi olmayan bu abinin bir trol değil çinko-karbon vatandaş olmasıysa Türkiye’deki insan kalitesinin geldiği yeri en güzel noktadan gösteriyor.
“Ama devamında daha doğru”…. Nah daha doğru. Milyonluk vergi afları, milyarlık döviz bazlı ve haksız ödemeler, senelerce sıfır gelir gösteren Mercedes S sürücüsü esnaf… Ama suçlu “evde değil dışarıda yemek yiyen halk”. Öyle mi? Tek bir firmanın silinen tek bir borcu, yurt dışı çıkış haracından beklenen gelirden daha fazla. “Ama vali abi ekonominin gerçeklerine uygun davranıyor”. Bu gözümün ferini söndüren ferasete AKP’liler bile sahip değilken “muhaliflerin” sahip olması da Erdoğan’ın ne kadar şanslı biri olduğunun kanıtlarından.
Ah Şu Muhalifler…
Düşünün: Ölümlü bir kaza var ve tutuklu yargılamayı geçtim gözaltı bile yok. Memleketimin üstün zekalıları tabi ki “motorcu bila istisna haksızdır abi” diye ortaya damlamış. Başka üstün zekalılar “siz AKP’li olduğu için kızıyorsunuz” diye geziyor. Onlar standart, onlar ekmek parası peşinde. Onları geçiyorum ve geliyorum bu introdakşın tu hukuk alıp hukukçuluk taslayan abiye. Bu arada, ben de burada kanundan filan yazarım, abiden farkım bir nokta harici yok ve o nokta koskocaman bir sorun.
Bu ülkede cumbabaya hakaretten gözaltılar oldu mu? Oldu. Tutuklu yargılamalar oldu mu? Oldu. Nice sicillere halel geldi mi? Geldi. Geçin hepsini, mahkemece “diploma sahte” kararı verilmişken “sahte diplomalı” dedi diye insanlar hakaretten yargılandı mı? Yargılandı.
Bakınız every norm presupposes a normal. Her norm bir normale ihtiyaç duyar. Bunu bıkmadan usanmadan tekrara devam edeceğim. Eğer cumbabaya hakaretten insanlar tutuklu yargılanabilmişse bir ülkede, bana Norveç’in normlarıyla gelemezsiniz. Bana bu ülkenin normlarıyla gelirsiniz. İşinize gelince Norveç, gelmeyince Bangladeş. Ne güzel dünya ya? Bir de almış ezbere, Hukuk101’den papağan. Öyle mi? Güzel. Peki, hukukun hukuk olabilmesi için kanun önünde eşitliğin tüm bu saydıklarından önde ve önce olması? Eğer kanun önünde eşitlik yoksa zaten geri kalanın önemsiz olması? Dostlarım için her şey, düşmanlarım için kanunlar?
Abi diyor ki bize, temel atmadan bina inşa ederim. Eder, mümkündür. Üflemeyle yıkılacak olsa da etti mi inşa? Etti. Herkes kendi zekası, kendi onuru, kendi haysiyeti kadar. Benim zekam abininkine erişemiyor, kusura bakmasın. Bir de bilmiş bilmiş “suçsuz olduğu anlamına gelmiyor” filan. Biz tutuklular suçludur sanıyor, mahkemeler neden yapılır bilmiyorduk. Ne büyük bir insan, ne büyük bir değer ülkemiz için…
Düşünün: Ablanın yola ve araca hakimiyeti öyle bir seviyede ki motorcu olmasa, bir yaya karşıdan karşıya geçiyor olsa o anda, ona çarpacak. Çıkış hızı ve çevre kontrolü bunu göstermekte. Abi hem AKP’lilere hem motorcu düşmanlarına oynamış da gözümüz var aklımız var. Elbette bu abi ve benzerlerine göre “boşver sen gözünü aklını, ben ne dersem ona güven boolum” ama olmuyor işte be gülüm. Bir saat hukuk anlatıp kendi ulvi “fikrini”, hadi yine yasadan kaçayım, ölüme sebebiyet vermiş birini korumak için sunmak…
Uzlaşmaya gitmek de istemiyorum, sicilimi lekelemek de.
Afganlara Gelesin
Bu, içlerinde en zor olanı ve kendisi gibi en kısa şekilde yazacağım. İnşallah o güvenli sokaklarda bir yorgun kurşuna, bir tecavüzcüye, bir trafik magandasına, bir teröriste, en kötü mahallenin bıçkın delikanlısına denk gelir, ölmez ama sürünür de güvenli sokakların ne kadar da güvenli olduğunu anlatmaya devam edebilir.
Korkmayın, beddua hakaret değil.
Ne öğrendik? Türkiye hakikaten bir sirk. Bir laf ezberleyip alim olanlar, ekonomiden zerre anlamayıp ekonomi uzmanı kesilenler, hukukun en en temel ilkelerinden bihaber hukuk öğretenler, memleket sokaklarındaki tek sorunu köpekler görenler… Milyon milyon cambazın, ateşbazın, hokkabazın, madrabazın sadece dördü bunlar, daha nicesi aramızda. Hala delirmemeyi başarmışları delirtmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Emeklerini sevdiklerim.
Kuduz
Normalde bitmiş bir yazıya ekleme yapmam fakat bu çok güzel denk geldi. Ablamız büyük ihtimalle, Almanya’da kuş sesleriyle uyanıyormuş ama Türkiye’de öyle değilmiş. Bak sen? E ben de Karadeniz’in hiç de şirin olmayan bir şehrinde yaşarken sabah bülbül akşam karatavuk dinliyordum ama İstanbul’da eroin kokain satan babası belirsizleri dinliyorum sabaha kadar. Sokak insanları toplanıyor mu? Toplanmıyor. Ben de sokak insanlarının toplanmasını istiyorum. İnsansız sokaklar istiyorum.
Oluyor mu? Olmuyor. Bence boyu, türü, soyu, rengi önemsiz – bilirin ve türevlerinin tamamı en ucuz ve etkili yöntemle yok edilmeli. Benimki de kafa, bana da yazık.
Sirkin Zirvesi
Bisiklet parkında bisikletli olmaz, belediye bisikletlilere bisiklet parkı yapsın. Bu, “Almanya bizi kıskanıyor” seviyesinin de ötesinde. Ağzım açık, bu zekayı kıskanmakla vaktimi geçiriyorum.