You are currently viewing Terörün Tanımı ve Tanımsızlığı
  • Post category:Siyaset "Bilimi"
  • Reading time:13 mins read

Büyük ihtimalle siz de bu terimi kullandınız. Soruyorum: Terörün tanımı nedir? Elinizde net ve somut bir terör tanımı var mı?

Benim yok çünkü terörü tanımlamak pek olası değil. Bundandır mesela, TDK da terörü tanımlayamıyor. Yıldırı deyip geçiyor. Burada da sormak zorunda kalıyoruz: Eğer Weber haklıysa ve devlet şiddeti tekeline almışsa, devlet terörist olmaz mı?

TDK’dan çıkıp İngilizce sözlüklere baktığımızda yine çok bir şey bulamıyoruz. En basit haliyle terörü extreme fear (aşırı korku) olarak tanımlıyorlar. Biraz karmaşıklaştırmak için Brittanica’ya baktığımızda karşımıza çıkan terörizm tanımı “the calculated use of violence to create a general climate of fear in a population” oluyor (toplumda korku iklimi oluşturmak için hesaplı şiddet kullanımı). Wikipedia, BM’den aldığı terör tanımını şu şekilde sunuyor:

“Criminal acts intended or calculated to provoke a state of terror in the general public, a group of persons or particular persons for political purposes are in any circumstance unjustifiable, whatever the considerations of a political, philosophical, ideological, racial, ethnic, religious or any other nature that may be invoked to justify them” (halkta yoğun korku uyandırmak amacıyla gerçekleştirilen kriminal eylemler).

Korku, şiddet. Ortak kelimeler bunlar. Devam edelim.

Terör Neden Tanımsızdır?

Soru, sizi bir yöne yönlendirme amacı taşımakta gibi görünse de değil zira terörün ne akademik, ne politik tanımı yapılabiliyor (burada konuya güzel bir giriş yapılmış). Bunun birkaç sebebi varsa da ikisi daha çok öne çıkıyor.

İlk olarak bir eylemin terör eylemi olması için silah kullanımının gerekli olup olmadığı sorusunun bir cevabı yok. Örneğin bugün Fethullahçılar çıkıp sadece “ilk filmi beğendiniz, biz de ikincisini çekmek istiyoruz” deseler bu bir terör eylemi olacak mıdır? Bir yandan evet, olacaktır çünkü bu, halka korku salar. Öte yandan hayır, bu bir terör eylemi değildir zira ortada eylem yok söylem vardır ve sadece söylem, terör için yeterli görünmez. Aksi takdirde “Ankara’da dayım var” sözü de terördür mesela. “Savcı tanıdığım var, sen bittin” sözünü de terör olarak almamız gerekir.

İkinci olarak, terörle organize suçu ve savaşı ayırma gibi garip bir iş yapıyoruz. Başka bir deyişle El-Kaide teröristtir çünkü devlet değildir diyoruz, aynı eylemleri bir devlet yaptığı zaman bunu terör olarak nitelendirmiyoruz. Dahası, şiddet kullanma tekelini devlete verdiğimiz için devletler dışındaki aktörlerin tüm eylemleri terör olarak nitelenebilir hale geliyor. John Locke, 350 sene önce “devlet işini yapmıyorsa o devleti alaşağı edip yenisini kurmak sadece hak değil görevdir de” demekte. Bizim yakın tarihimizde bunun tam karşılığı olmasa da örneği bir durum var: Osmanlı’dan cumhuriyete geçişimiz. Ankara İstanbul’a göre teröristti, İstanbul da Ankara’ya göre. Kim haklı? Eğer tanım üzere gidersek İstanbul haklı zira İstanbul devlet. Ankara ise değil.

Sadece bu sonuncu örnek dahi terörü tanımlamanın ne kadar zor ve eksiklerle dolu olduğunu göstermekte. Charles Tilly, ünlü tanımında “savaşlar devlet, devletler savaş yapar” demekte. Savaş, tanımı itibarıyla (en az) iki muhatap arasında olur. Devlet yoksa ordu, ordu yoksa savaş yoktur. Fakat İrlanda yokken IRA vardı ve IRA sayesinde bir İrlanda ortaya çıktı. Terörist IRA’dan devlet olan İrlanda’ya.

Türkiye ve İrlanda örneklerinden şu genellemeyi yapabiliriz: Terör, bakılan tarafa göre değişir. Birinin teröristi diğeri için terörist değildir. İstanbul için terörist olanlar benim için haklarını asla ödeyemeyeceğim dedelerimdir. Onların lideri Atatürk, en büyük Türk’tür. Osmanlıcılar için Atatürk’ün hain olması normaldir – tıpkı benim için onların olması gibi.

Kimin Terörü, Kimin Teröristi?

Şairler bazen konuları tek cümleyle açıklamayı başarabiliyor. Böyle bir örneğe bakalım: Yasal mermisiyle bir komiser yaklaşmakta.

Yusuf Hayaloğlu gayet güzel özetlemiş. Ben bu cümlenin şerhini yapmaya çalışayım.

Terörden bahsedebilmemiz için sarsılmış veya sarsılmaya çalışılan bir devlet otoritesine ihtiyaç duyuyoruz. Anarşinin olduğu yerde örneğin, terör olmaz. Otoriteyi sarsmayan terör olur mu?

Şöyle sorayım. Alternatif bir evrende Türkiye’de eşcinsellerin bir örgütçe patır patır öldürüldüğünü düşünün. O Türkiye’nin başında da eşcinselleri hapseden, dışlayan, marjinalize eden… bir demokratik hükumet olsun. Bu hükumete ve o hükumeti seçenlere göre bu örgüt terörist bir örgüt müdür? Buyrun size tanımsızlık. Her iki cevabı da bayağı sıkı şekilde savunma şansımız var.

İçinde yaşadığımız evrene dönelim. Belki size göre beni de terörist kılacak bir söylemde bulunayım: Ben Apo’yu ve PKK’yı sevecek değilim. Olumlu bakmayı geçtim, nötr bakma şansım bile yok. Öte yandan ben bunlara olumlu bakanları anlıyorum. Kendilerine katılmıyorum fakat o zihni durumu tahayyül etmeye çalıştığımda bu kişilerin zihnindekini çözebiliyorum – en azından bir parça.

Biz Türkler, ulus-devletler çağına geç giriş yaptık. Yunan el kadar Mora’dan ta Dedeağaç’a kadar gelebildi, Selanik’i hedeflemeseler (çok büyük ihtimalle) bugünkü Makedonya(nın en azından büyük kısmı) Yunan toprağı olacaktı. Balkanlar çalkalandı ulus-devletler çağını yakaladıkları için. Bizdeyse bir Üç Tarz-ı Siyaset yazıldı ancak 20. asrın başında, onda da “ya biz Osmanlıcı mı olsak, Türkçü mü olsak, İslamcı mı olsak, ne olsak ki?” diye sorulup kalındı.

Osmanlı’nın bu geri kalmışlığının bedeli, hadi kalkışmaları bir kenara bırakalım, 1911 Trablusgarp’la başlayıp ta 1922’de biten 12 yıllık kesintisiz savaşta evlatlarımızı bir bir kaybetmemiz oldu. Sonunda Atatürk gibi gerçekten asırların getirdiği birisi bize nasip olmasa sonumuz belliydi. Kürtler ise bizden de geç kaldılar bu ulus-devletler çağına. Bugünkü çektikleri, bizimkinden misal, dedelerinin mirası.

Halbuki Londra’da, Berlin’de, Paris’te oturup liberalizmden, insanların kaderlerini kendilerinin çizmeleri gerekliliğinden, kimsenin başkasının günahıyla yargılanamayacağından… bahsetmek ne kadar kolay. Öyle değil mi?

Terörizm: Toplumsal Mı, Kriminal Mi?

Eşcinseller örneğini hatırlatıp devam edeyim.

Terörden bahsetmemiz için devlete ihtiyaç duyuyorsak şu sorun ortaya çıkar: Devleti hedef alan eylemler mi, halkı hedef alan eylemler mi terör eylemleridir?

Araştırmayı hala arıyorum: Vakti zamanında Gazze’de yapılan bir araştırma var. Soruyorlar: Terörü destekliyor musunuz? Cevaplar, %90’dan fazla, “hayır” oluyor. Soruyu değiştiriyorlar: Sizce birinin canlı bomba olup bir gece kulübünü havaya uçurması terör eylemi midir?

Cevaplar bu sefer %60 ya da %70 oranında “hayır, terör eylemi değildir” oluyor.

Terör zürafa gibidir. Tanımlaması zordur ama görseniz tanırsınız derler. Bize göre terör olan canlı bomba eylemi, Gazze’de terör eylemi değil. Haydi buyrun, bu zürafayı tanımlayın?

Devleti karşısına almayan eylemler, ceza yasalarında terör olarak geçmezler. Bir eylemin terör eylemi olması için devletle alıp veremediğinin olması gerekir. Bu nedenle terör tanımlarında genellikle politik motivasyon da araya sıkıştırılır. Toplumun önemli bir kesimini hedefinize oturtur fakat devlete bulaşmazsanız organize örgütten yargılanırsınız. Devletten talepleriniz varsa ama, bir eylemde bulunmanıza da gerek yoktur. Sözleriniz terör olmaya yeter. Nitekim terör tanımlarında genellikle eylem veya söylem denilir, sebebi de budur.

Tam bu noktada aklımıza bir soru düşer: Bize, devletin toplumsal mutabakatla kurulan bir şey olduğu anlatılır zira devleti başka bir şekilde meşrulaştırma şansımız yoktur. Eğer devlet toplumca kurulmuşsa ve devlet toplumun malı (res-publika) ise, halkı hedefine koyan fakat devletle işi olmayan eylemler nasıl terör olmaz?

Geldik mi anarşiyi savunan bir noktaya?

Biraz daha ötesine geçelim. Devleti hedef alıp halkı almayan şeyler olabilir mi? Olamaz zira devlete bir şeyler yaptırmak istiyorsak illa halka dokunacağız zira devlet dediğimiz öyle elle tutulur bir şey değil. Meclisi mi bombaladı biri mesela? Sokaktan geçen halk var. Askere silah mı doğrultuldu? Asker demek halk demek. Memurlar mı hedefe alınıyor? E memur da halk?

Devlet denen bu soyut varlığın kendini koruma refleksiyle ortaya attığı bir kavramdır terör dersek, çok mu ileri gitmiş oluruz? İyi ama, yaptığım fikri gezinti beni buraya getirdi?

Savaşlardan Teröre

Terörün tarihi ilginçtir. Literatürde devrim sonrası Fransa’sını tanımlarken ortaya çıktığı söylenen terör, uzun bir süre solla ilişkilendirilmiş. Uzun 19. asırda anarşist hareketler, sosyalist hareketler, komünist hareketler hep terör olarak anılmış. Sonra, hikmet-i Huda, dünya savaşı çıkınca terör bir anda bitmiş. İki cihan harbi arasında yine terörden pek bahsedilmiyor. Ne zaman ki İkinci Dünya Savaşı bitiyor, Soğuk Savaş başlıyor, birden terörden bahsetmeye başlıyoruz tekrar.

Hem de öyle az buz değil. Her devlet, içindeki her hareketi terör olarak tanımlıyor. Amerika’da zenciler “biz de insanız” mı diyor? Allahsız komünistlerin işi. Polonya’da tersane işçileri mi ayaklanıyor? Hep dış mihrakların işi. Ortada silahlı bir eylem olmasına gerek yok. Hatta korkutmaya da gerek yok. Sadece talebin dillendirilmesi dahi bir söylemin terör olmasına yetiyor da artıyor.

Yani savaşlar bitiyor, devletler biraz daha içlerine çekiliyor. Bu arada da bir şeyi yeniden keşfediyorlar: Savaşmak yerine içeride karışıklık çıkarmak, en azından toplumsal maliyet açısından, daha karlı. Sovyetleri ilhak etmek imkansız ama içerideki sosyalizm karşıtlarını desteklemek olası. Amerika’da komünist hareketi yaymak, Amerika’yla savaşmaktan daha kolay. Tabi bu her zaman yetmiyor. Vietnam’da mı savaşmıyorlar, Afganistan’da mı?

Bu, devletlerin eline çok güzel bir koz da veriyor. Kendi yaptıklarının kendilerine yapıldığını söyleyebiliyorlar artık. Devletten bir şey mi istediniz? Hop, dış mihrakların yerli işbirlikçilerisiniz. Yeni unvanınız hayırlı olsun.

Hal buyken “terör diye bir şey yoktur, devletlerin marjinalleştirme söylem ve eylemleri vardır” dersek çok mu abartmış oluruz? Hatta biraz daha öteye taşıyalım bunu ve biraz daha güvenli taraftan örneklendirelim: Ankara’ya silah yardımı yapan Sovyetler kötü bir iş mi yaptı bizim için?

Yani her “dış mihrakın yardımı” illa ki kötü mü olacaktır? Buna evet diyebilmemiz için devletin kusursuz çalışması lazım. İran’daki molla karşıtlarını desteklersek mesela, dış mihrak olarak terörü desteklemiş mi oluruz, özgürlük isteyenlere yardım etmiş mi?

Yine döndük mü terör yoktur, bakış açısı vardır noktasına?

Sonuç Yerine

Terörü neden tanımlayamadığımızı sanırım anladık. O halde, terörü neye göre bileceğiz?

Durduğumuz ve baktığımız yere göre.

Birileri için Ankara bombacısı terörist değildi. Orada, otobüs durağında oturan kişinin masumiyeti önemsizdir o kişiler için. Amaç, sıradan insanı da politize etmek ve kendi safına, o ki sevgiyle geçmiyorlar, korkuyla geçirmektir. “Verin şunlar ne istiyorsa, yeter ki canımızdan olmayalım”. Terörde amaç budur derler.

Doğru mudur? Belki. Masumiyet insani bir tanımdır, siyasette ise dost ve düşman vardır. Kişilerin masumiyeti ikincildir ve bulunulan gruba göre değişir. İnsanın olduğu yerde, ne yazık ki, şiddet var. Bu şiddetin uygulayıcısı ve uygulananı, eylemin meşruiyetini belirler. Stalin Ahıska’daki, Ardahan’ın hemen karşısındaki Gürcü kasabasındaki binlerce Türk’ü Orta Asya bozkırına sürerken onların potansiyel terörist olduğunu düşünüyordu. Bunların ne söylemi vardı, ne eylemi. Ama teröristtiler. Potansiyel.

Böylesi bir durumda terör kelimesini lugatımızdan çıkarmak en doğrusu gibi değil mi?