Türkiye, günlük hayatta kullandığı kelimelerin anlamını bilmeyen kimselerle dolu. Vasat mesela. Kelimenin anlamı orta ama ilkokulda “kelimeyi cümle içinde kullanalım” denilince “babam eve gelirken vasat aldı” diyenler büyümüş, bunun anlamını kötüye çevirmiş. Vasat seviyede dediğimizde orta seviyede deriz ama, “ne hikmetse”, kelimeyi kullananlara göre vasat seviye, kötü seviye demek. Dahası, vasat ve vasıta arasındaki benzerlik de tesadüfi değil zira kökleri aynı. Buna rağmen hala bilemiyorlar zira bilmek istemiyorlar.
Bir diğer benzer kelime sefir. Beyinsiz sürüsü bu kelimeyi sahip, yönetici filan sanıyor. Sergen Yalçın ligin sefiridir diye bir şey okudum, kahkaha attım. Herif o kadar Türkçesiz ki “Sergen Yalçın kimin sefiridir” diye sorsam malak malak yüzüme bakacak. Bilmiyor çünkü. Babası eve gelirken sefir almış.
Sefir de elçi demek. Haliyle Sergen de en fazla Beşiktaş’ın sefiri olabilir başka bir yerde Beşiktaş’ı temsil ederken.
Bunlar gibi, fakat bunlardan daha vahim bir hatadan bahsedeceğim bugün: Taciz ve tecavüz.
Kelimelerin Tanımı ve Yapısı
En basit Arapça dilbilgisi, bu iki kelimenin anlamını bulmamıza yetiyor da anlıyor. Kelime başındaki t- takısı, bir işin başka birince yapıldığını, başka birisine doğru yapıldığını söylüyor. Teslim, teşvik, teşekkür, tevessül, tevafuk, tekfir, tekellüm, tebliğ, tebellüğ…
Bunların tümünde ortak olan şey, iki kişinin/bir kişi ve bir şeyin ortamda bulunması ve birinin diğerine doğru bir şey yapması. Teşvikte şevk veriyoruz, teşekkürde şükür ediyoruz, vesaire.
Taciz kelimesinde t-acz bulunuyor. Yani karşıdakiyle ilişkimizde bir acz var. T ile başladığı için de karşıya acz yapıyoruz: Yani aciz bırakıyoruz. Tecavüz kelimesindeyse t-cevaz var. Burada da karşıdakiyle ilişkimizde cevazla alakalı bir sorun var.
Acz ve Cevaz
Birini nasıl aciz bırakabilirsiniz? Milyon farklı şekilde. Tehdit bir araçtır mesela. “Polisi ararsan çocuğunu bir daha göremezsin” diyen fidyeci, aciz bırakır. Veya elindeki araçları alarak, veya araçlara ulaşımını engelleyerek aciz bırakabiliriz.
Tacizin konumuzdaki özelliği şudur: Ya bir kişinin acizliğinden faydalanırız, ya da aciz duruma düşürürüz. Cinsel tacizde de, mevzunun yapısı gereği, genellikle ikincisi olur zira karşıdakinin acizliğini kullanan genelde işi tacizde bırakmaz. Fakat bu, her durumda sadece aciz duruma düşürülür anlamına gelmediği için not ederek devam edelim:
Cevaz, güzel ve renki Türkçemizde rıza ile karşılayabileceğimiz bir kelime – tam olarak aynı anlamda değilse de. Bir işin oluşuna izin vermektir cevaz, rıza göstermektir. Cinsel tecavüz de, haliyle, ya cevazın hilafına (yani aksine) eylemde bulunmak, ya da cevaz aramadan eylemde bulunmak.
Yasada Taciz
TCK’yı yazanlara ben, kim olduklarını bilmeden, sabah akşam söverdim – pek çok kanunu yazanlara sövdüğüm gibi. Şu “ekonomi kötü, OHAL ilan edilsin” diyen herifmiş meğer yazan. Ben “OHAL ilan edilebilir” diye yazsam spekülasyondan darbeciliğe binbir suçlamayla önce savcı karşısına çıkar, sonra nöbetçi hakimce hakkımda tutuklu yargılama kararı verildiğini öğrenir ve ertesi sabaha hapishanede açardım gözümü. Bu herifeyse…
Neyse.
Bakın TCK’da ne diyor:
İşkence “fiilin[in] cinsel yönden taciz şeklinde gerçekleşmesi halinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” (Md. 94/3).
Bu ne demek? Cevaplamadan cinsel tacize bakalım:
“Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikayeti üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adlî para cezasına fiilin çocuğa karşı işlenmesi hâlinde altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” (105/1). Suçun nitelikli hallerinde “yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır”.
Allah Allah?
3-24 ay suç öngörülmüş suç birden nasıl 120-180 aylık olmuş?
Çünkü TCK’yı yazanlar, ne yazdıklarını bilemeyecek kadar Türkçesiz kişiler. Ya da o kadar art niyetli, o kadar … ki, bir yerde taciz başka yerde tecavüz deyip mevzuyu bulandırıyor, tecavüzcüyü korumaya çalışıyorlar. Bir kavramı başka kavramla, hem de aynı metinde yer alan bir kavramla karşılamaya çalışmanın açıklaması bende yok.
Yasada Tecavüz
“Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlâl eden kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel davranışın sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
Fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, on iki yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi hâlinde, soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikâyetine bağlıdır” (102/1-2). Nitelikli hallerde de %50’ye kadar artış var.
Yani: Bir eylemin “cinsel saldırı” olması için, vücut dokunulmazlığının ihlali gerekli. Buna aşağıda geleceğim, kenarda tutup çocuklar kısmına geçelim:
Yasada Çocuğa Tecavüz
“Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, sekiz yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismarın sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Mağdurun on iki yaşını tamamlamamış olması hâlinde verilecek ceza, istismar durumunda on yıldan, sarkıntılık durumunda beş yıldan az olamaz. Sarkıntılık düzeyinde kalmış suçun failinin çocuk olması hâlinde soruşturma ve kovuşturma yapılması mağdurun, velisinin veya vasisinin şikâyetine bağlıdır” (Md. 103/1). Sonra vücuda bir şeyler sokmak ve nitelikli haller diye devam ediyor.
Taciz ve Tecavüzün Basit Ayrımı
Hiç uzatmayacağım, kısa keseceğim: Taciz, söz ve bakışla gerçekleştirilen her türlü cinsel eylemken tecavüz, vücut dokunulmazlığının ihlal edildiği her türlü cinsel eylemdir. Yani:
- “Pipisini çıkardı gösterdi” tacizdir. “Bakarak pipisini elledi” tacizdir. “Gözleriyle soydu, yedi” tacizdir. “Cinsel içerikli mesaj attı” tacizdir…
- Birisine cinsel amaçla dokunduğunuz anda – ki burada sadece sizin niyetiniz değil karşınızdakinin de eyleminizden ne anladığı önemlidir, tecavüzde bulunmuş olursunuz.
- Birisine dokunuşunuzun pipinizle olmasına gerek yok. Bacağını mı sıktınız bir kadının? Tecavüzdür bu. Bitti. “Kişi pipisini çıkarmışsa da mağdura girememiştir, haliyle tecavüz olmamıştır” diyen kişi daha konuştuğu dilden dahi haberdar olmayan zavallının teki olmakla beraber ya tecavüzcünün biridir, ya da tecavüzcüyü koruyordur. Bunun başka bir anlamı yok. “İçtihat var kardeşim” diyene de içtihatların ilanihaye sürmediğini, misalin emsalliğinin değişkenliğini hatırlatır, o içtihatta bulunanların da en iyi ihtimalle Türkçesiz olduklarını anımsatıp kenara çekilirim.
- Kelimenin basit anlamı nedeniyle CİNSEL İSTİSMARIN SARKINTILIK DÜZEYİNDE KALMASI DİYE BİR ŞEY YOKTUR. Bunu yazan ne Türkçe bilir, ne hukuk bilir, ne iyi niyet sahibidir. SARKINTILIK TACİZDİR, VÜCUT DOKUNULMAZLIĞININ İHLALİ TECAVÜZDÜR. Aksini savunan, bir zahmet, “ekonomi kötü, OHAL ilan edeli” demekten öteye geçip akla ve mantığa uygun bir şeyler söylesin de bilelim.
- Tacizle işkenceden bahseden yasa, Türkçesizlerce yazıldığı için, esasında tecavüzden bahsediyor. 2004’te kabul edilen yasa hala aynı şekilde duruyor – yani bir kişinin bile aklına “ya taciz dedik de burada tecavüz demeliydik” demek gelmiyor. Ulan “senin çükünü keserim” diye işkence mi olur? Yemin ediyorum tiksiniyorum hepinizden. Kanun yazıcısından kabulcüsüne, bila istisna tümünüzden tiksiniyorum.
Kadük Yasa
Önce İstanbul Sözleşmesine karşı çıktık ve kadının beyanı esas değildir dedik. “Kadının beyanı esastır” ne demekti peki? “Elinizde maddi delil yokken, kadının beyanıyla soruşturma açarsınız” demekti. “Soruşturma açıldığı için de kolluk delil toplar” demekti. Bizim şerefsiz, onursuz, haysiyetsiz, kendilerince konuşmak gerekirse tecavüzü hak edenlerse “kadın bir laf ortaya attı mı şırak, erkek ceza alıyor” şeklinde sundu bunu. Ne Türkçe, ne hukuk bilen beyinsizlerimiz “bah bah, gadınlar hep erkeklere iftira atıyor” diye yürüdü bunun üstüne. Sonunda bu saçmalıktan kurtulduk.
Suç mu var? Dua et ki etrafta kamera filan olsun, çalışıyor ve kayıtta olsun, bir şekilde şahitlik edecek 5-10 kişi olsun… da sen de soruşturma başlatabil.
En tatlısı: “Sarkıntılık düzeyinde kalmış suçun failinin çocuk olması hâlinde soruşturma ve kovuşturma yapılması mağdurun, velisinin veya vasisinin şikâyetine bağlıdır” diyor yasa. Tamam, şikayet ettik. Elimizde yasal dayanak artık yok, savcı da “git delil getir kardeşim” dedi. Ne yapacağız? Geçmiş olsun.
İstanbul Sözleşmesi
Bir soruşturma nasıl açılır?
Birinci durumda elinizde belge vardır. “Rüşvetin belgesi mi olur p.zevenk” diyenlere inat, rüşvet verdiğinizi bir şekilde kameraya filan çekmişlerdir ve savcıya götürürsünüz. Savcı, elindeki delile bakar; duruma göre ya “seni Fethullahçı” deyip sizi terörden içeri alır, ya da “aslanım kaplanım” der ve rüşvet alanın yakasına yapışmak için çalışmalara başlar.
İkinci durumdaysa elinizde belge yoktur ama olmuş bitmiş (veya olmaya devam eden) bir şeyden bahsedersiniz. “Şu köydeki şu puşt, milletin çocuğuna tecavüz ediyor” dersiniz. “Herkes biliyor ama susuyor” diye eklersiniz. Savcı da “ne belli?” der, kanıtınız olmadığından ardınıza baka baka tırıs tırıs çıkarsınız odadan. Kolluk, suç duyurusu nedeniyle delil toplamaya bakmaz.
İstanbul sözleşmesi işte buna yarıyordu. “Kadın, çocuk bir şey mi dedi? Ellerinde delil olmayabilir. Biz soruşturma açarız, kolluğumuz da buna göre delil toplar” dedirtiyordu. Polisin, savcının “ya siz karı-kocasınız, olur böyle şeyler” deyip sizi eve göndermesinin önünde engeldi. Türk’ün kutsal aile yapısı da, haliyle, eşini çocuğunu döven şerefsiz it oğlu itlerin korunumundan mürekkep ve müteşekkil. Biz de işte; öğrenci, işçi, eşcinsel, kadın filan görünce aslan kesilen polisimizden “onlar çarpmaz ama ben çarparım” demesini bekleriz boş yere:
Kolluk, “bu bana ‘tacizde’ bulundu” diyeni ciddiye alacak da, savcıya gidecek de, savcı o kimseyi ciddiye alacak da, soruşturma başlatacak da… Zaten kırılgan olan zeminde sen kadını, çocuğu koruyan elbiseyi – bak zırhı da değil, elbiseyi üstünden alırsan ben bundan tek şey anlarım: Derdin tacizciyi, tecavüzcüyü korumaktır. Kadını ezmek, çocuğu mahvetmektir. Bunun başka bir anlamı yoktur.
Hülasa
Ben, “kendinden güçsüze el kaldırma – vakta ki bu, daha da güçsüzü korumak için olana dek” düsturuyla yaşıyorum. Fiziksel olarak benden zayıf kimseye karşı kavga başlatmadım. Daha güçlü olana karşıysa hiç kaçınmadım. Memleketim erkeğinin aksine hep dayak atmadım, dayak da yedim fakat yediğim dayağın bir anlamı oldu hep – çocukluk zamanları hariç tabi. Derdim ben değildim çünkü. Derdim ben olduğu zaman arkamı dönüp gitmeyi öğrendim. Ne zaman kavgaya karıştıysam çocukluğumdan sonra, hepsi hak ve koruma mücadelesiydi.
Evet, gerekliyse ben kadını da döverim. Çocuğunu döven ve dayaktan başka bir şeyden anlamayan bir kadın varsa ortada, ben o çocuğu korumak ve kurtarmak için o çocuğu da döverim. Ama Türkiye bana diyor ki “sen o kadını döv. Çocuğu da döv. Sakın ama; erkeğe, hele ki şerefsiz itlere bulaşma. Onlar bizim himayemizde”. Tecavüzcüyü tacizci diye nitelendirmeye çalışmanın, sonra bunu pratikte cezasız bırakmanın, hele 43/44’le (hem de çocuklara) seri tecavüzü bir nevi özendiren bir yasa yapısının başka ne anlamı olabilir bilmiyorum. Tecavüzcüyü koruduğunun onda biri çocuklarını korumayan bir toplumun da…
Buraya kadar sövmeden geldim, bundan sonra diyeceklerim var fakat sövmeden yazamayacağım için burada bırakıyorum.