Hem sitenin genelinden, hem önceki Tartuffe ve Savaş ve Barış yazılarından göreceğiniz üzere ben amatör bir tiyatro izleyicisiyim. Önceki ikisinin aksine bu yazıyı da oyunu izledikten çok sonra yazıyorum. Bu nedenle hatırımdan çıkanlar için peşinen özür dilemek isterim. Öte yandan eklemek isterim ki benim denk geldiğim hemen bütün yorumlara katılıyorum, yani okuduğunuz tek yorum benimki olmadığı sürece sorun yok.
Kısa Bir Bilgi
Oyun, modern bir yazarın, Nick Whitby’nin oyunu. Kendisi, bu oyunu 1942 yapımı ve aynı isimli Amerikan filmini sahneye uyarlamış. Ben yazarın radyo tiyatrosuna yazdığı en az bir eseri dinlediğimi düşünüyorum fakat aklıma oyunun adı gelmediğinden kesin konuşamıyorum.
Whitby bu oyunu Sam Mendes isimli bir yönetmenin kurduğu kumpanya için yazıyor – ki bu kumpanya 2019’da kurulmuş. Yani oldukça yeni bir oyun, hatta öyle ki bu kumpanya, Scamp ile neredeyse eş zamanlı olarak Türkiye’de, önce Kocaeli’de sonra İstanbul’da sahnelenmesi, modern yazarları takip eden tiyatrocularımızın varlığını göstermesi açısından beni mutlu etti. Doğruya doğru, ben eskileri daha çok severim fakat bu oyun, belirttiğim üzere, 20. asrın ilk yarısından kalma ve bu yüzden beni daha fazla tatmin etti.
Oyunun cast’ına tekrar hatırlamak için baktığımda başrolde bulunan Hüseyin Köroğlu’nun Kıbrıslı olduğunu, sahnede de savaşın ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatan oyunlarda yer almayı, bunları göstermeyi sevdiğini gördüm. Bu oyun, bu yönden oldukça başarılı fakat sonda bir eksiği var. Bunu, izlememişlerin oyundan alacağı hazzı eksiltmemek için söylemeyeceğim.
Oyun
Ben, bu oyunu da Muhsin Ertuğrul’da seyrettim ve sahne hakkındaki eleştirilerimi tekrarlamak istemiyorum. Dilerseniz önceki yazılara bakabilirsiniz.
Oyun sahneyi dolduruyor. Sitede şu anda 15 oyuncu gözüküyor. Gerek tek kişilik, gerek iki kişilik sahnelerde dahi görsellik ve sahnenin kullanımı üst düzeyde. Oyunculuklara laf etmeye kalksam Allah taş yapar. Bir iki sahnede “ya acaba” dedirtmiş olsa da bu yorum farkından fazlası değil ve bir amatör olarak profesyonellere saygı duymayı öğrendim. Bence bir detay, genelde belirleyici bir özelliğe sahip olamaz.
Dekorlar, sahne kullanımı ve oyunculuklar gibi gayet güzel. Müziklerde ben yerelleştirmeleri sevmiyorum, bu nedenle müzikten bir puan kırıyorum Tartuffe’te olduğu gibi. Kostümler de oldukça başarılıydı tüm oyun boyunca. Her halükarda çok başarılı bir yapım.
Dedikten sonra iki kritikte bulunayım. Birincisi, hemen her oyun gibi bu oyun da büyük salonlarda oynanmaya uygun değil çünkü yer yer mimikler metnin ve sahnenin önüne geçebiliyor. Bu tabi ki oyunun bir eksiği değil, bir hatırlatma: Mutlaka ön sıralardan yerinizi alın. Bunu zaten yapmak istiyorsunuz ve isteyeceksiniz, burası açık. Hatırlatma olarak alın bunu. İkincisi, Bir iki yerde çocuk oyuncunun büyüklerinden yönerge alma ihtiyacı hissettiği gibi bir hisse kapıldım. Küçücük bir çocuğun onlarca insanın önünde oyun oynaması başlı başına büyük bir şey, hem özgüven hem yetenek barındırıyor. Bu yüzden kendisine hiçbir şey diyemem. Sadece o hissi ben aldıysam benden çok daha iyi ve kaliteli izleyiciler de alır, orada ufak bir ince dokunuş, zaten oldukça güzel olan oyunu, o bir iki yerde daha da güzel hale getirecektir.
Diğer oyunların aksine bu oyunun sonunda, selamlamada bir iki fotoğraf çektim. Bunları paylaşarak, “imkan bulduğunuzda mutlaka izleyin” notunu da tekrar düşerek bu yazıyı bitireyim. Ben, bir önceki ay annemle beraber Asya yakasındaki sahnede oyunu izlemek üzere bilet almış fakat yanlış planlamanın üstüne feci bir trafik nedeniyle oyunu izleyememiştim. Sonraki ay, sadece sırf bu oyun için internette biletlerin satışa çıktığı an bilgisayar başında değildim, ülkeye de geldim. Geldiğime de pişman etmedikleri için kendilerine çok teşekkür ediyorum.