Küçük Detaylar
“Müdür bey?”
“Buyurun? Ah, bir dakika. Sizi hatırlayacağım. Siz… Ayten hanımla ilgiliydiniz, değil mi?”
Yanlış olma ihtimaline cinayetten bahsetmemesi takdirimi kazanmıştı.
“Evet, doğru hatırladınız. On dakikanız varsa gelişmeler hakkında görüşmek istiyorum.”
Vardı. Oturduk, hemen iki çay geldi ve ben kısaca bulduklarımı özetledim.
“Diyorsunuz ki ailenin aykırı kızıydı, sonunda olan ona oldu?”
“Öyle. Fakat fikriniz olabileceğini düşündüğüm birkaç detay var.”
“Buyurun.”
“Ayten hanımın eşi, aralarının iyi olduğunu ve bir sorunları olmadığını söylüyor.”
“Bu konuda size, daha önce anlattıklarımdan farklı bir şey söyleyemeyeceğim.”
“Peki, maktule babasından bahseder miydi? Aralarının iyi olmadığını biliyorum demiştiniz, biraz açabilir misiniz?”
“Anladığım kadarıyla babası sevmiyormuş kendisini. Bir şeyler yapmasını istiyormuş, neler olduğunu inanın bilmiyorum, o ise yapmak istemiyormuş. Buna kızıyormuş babası. Yine de haftada en az bir defa ziyaret ediyordu. Bu kadarını biliyorum çünkü buradan çıkışta gidiyordu yanına.”
“Babasının işlerinden hiç bahsetti mi peki?”
“Maalesef. Çocuklarından bahsederdi sadece. Kendisi için varsa yoksa çocuklarıydı. Siz sormadan ben söyleyeyim, aramızda romantik bir ilişki de yoktu. Eşinden ayrılıp benimle evlenme fikrinin benden çıktığını itiraf etmeliyim. Amacım anne babama bir aile kurduğumu göstermekti. Çocuk yapabilecek durumum yoksa hazır çocukları onlara vermek güzel bir seçenek gibi göründü.”
“Sizin bu önerinizden sonra mı evinden ayrıldı?”
“Sanırım. Bir düşüneyim… Evet. Bir ay kadar sonra başka bir yere taşındığını söyledi fakat boşanma konusunda kararsızdı.”
“Neden direkt sizin yanınıza gelmedi?”
“Bunun cevabını verebilecek tek kişi şu anda hamuşana karışmış durumda.”
Müdürün katil olamayacağı belliydi. Çocukları nüfusuna geçirmiş olsa kadından kurtulmak için öldürdü diyebilirdim ama böyle bir durum yoktu. En fazla kızmış olabilirdi maktule vazgeçtiği için, kızdığı zaman katil olacak bir görünüşü de yoktu. Yine de sanki çok önemli bir şeyi biliyor fakat bildiğinin farkında değil gibi hissediyordum, bu yüzden devam ettim.
“Bana Ayten hanımla ilgili bildiğiniz her şeyi anlatır mısınız? Çok ufak ve önemsiz bir detayın çok önemli olabileceğini lütfen unutmayın.”
“Neyi anlatayım ki? Aramızdaki ilişki hep profesyonelceydi. Kendisi ve ailesi hakkında bildiklerim, muhtemelen sizin zaten çoktan öğrendiğiniz şeylerden fazlası değil. Fakat sizin ilginizi çekebilecek iki şeyi söyleyebilirim sanırım. Birincisi, kocasıyla mutsuz olduğunu hiç söylemedi, eşini hiç şikâyet etmedi.”
“Bir dakika” deyip sözünü kestim. “Eşinden ayrılıp sizinle evlenmek, bu arada da çocuklarını da yanında getirmek istiyordu fakat eşiyle de arası iyiydi diyorsunuz. Doğru anlıyorum, değil mi”?
“Evet. Söylediğim gibi, ilişkimiz, daha doğrusu iletişimimiz profesyonel bir iletişimdi. Kendisine karşı hislerim yoktu, olması da imkansızdı. Onun da bana karşı hislerinin olmadığından eminim. Evinden ayrıldığında da eşinden bahis açıldı, ‘böyle olması hepimiz için en iyisi’ dedi. Ağzından kötü hiçbir söz çıkmadı.”
“Peki, bu evlilik bahsi nasıl açıldı? Durduk yere kimse ‘eşinden ayrıl, benimle evlen’ demez. Nasıl oldu bu?”
“En azından çocukları kurtarabilsem dedi bir gün. Ben, evli olsam çocukları bu sayede nüfusuma alabileceğimi söyledim. Ardından konu buraya kadar geldi.”
“Bir konuyu çözemiyorum, izninizle sorayım. Ailenizi mutlu etmek için evliyim demek, çocuklarınızın olduğunu göstermek istiyorsunuz. Neden, mesela, bir hafta sonu ailenizi ziyarete gidip oyun oynamayı değil de zoru, evlenmeyi ve çocukları nüfusunuza almayı istiyorsunuz? Sizin katil olmadığınızı anlamak zor değil, kastım sizi suçlu çıkarmak değil fakat hikâyenizde bu nokta çok açıkta kalıyor.”
“Burası da benim bencilliğim. Görüyorsunuz, belli bir yaşa geldim. İnsan bir aile kurmak istiyor. Kendim çocuk yapamıyorsam yapılmışını alır fakat geri vermem. Böyle düşünüyorum.”
“Yasa evlenmeden evlat edinmenize izin vermiyor, siz sizinle öylesine evlenecek birini bulamıyorsunuz, haliyle çocuk konusu sıkıntıya giriyor. Anlıyorum. İki şey söyleyeceğim demiştiniz, ikincisi neydi?”
“Ah, evet. Bir defa söyledi bunu, sonra tekrar etmedi: Küçükleri yanına almak isterken büyük oğlunu, Muhammed’i almak istemiyordu. Sanırım yaşı nedeniyle beni baba bellemesi pek kolay olmaz diyeydi bu. Ne de olsa bazı zamanlar oyun oynayacaktık, oyunun bozulmaması gerekliydi. Neden diye sormadım. İşinize yarar mı bilmiyorum.”
“Her şey işime yarar. Her şey. Maktule evden ayrıldığında Muhammed’i neden yanına almadı sorusunu cevaplamış oldunuz. Aklınıza gelen bunun gibi küçük, önemsiz, belki çok sıradan başka neler var?”
Düşündü. Bekledim. Biraz daha düşündü, biraz daha bekledim. Daha da düşündü, daha da bekleyemedim çünkü beklemekten yoruldum.
“Sizin aklınıza gelmiyor, ben yardımcı olayım. Ablası kendisine para verdiğini fakat maktulenin bu paraya dokunmadan geri verdiğini söylüyor. Bu konuda bir bilginiz var mı?”
“Hayır, böyle bir şeyden hiç bahsetmedi.”
“Peki, babası kendisini hırsızlıkla suçlamış. Bunu biliyor musunuz?”
“Buna benzer bir şey hatırlıyorum. Çok üzülmüştü. Kim üzülmez gerçi, değil mi?”
“Sonra araları nasıl düzeldi?”
“Bilmiyorum. Düzelmemiş de olabilir. Ağlayarak gelmişti o gün, sonra dersine giremeden çıktı. Sonrasını inanın bilmiyorum.”
“İnsan tabi, alışır. Peki, hastaneye kaldırılmış. Bundan haberiniz var mı?”
“Maalesef.”
“Ablası, babası, eşi, çocukları… Başka? Yakını olan kimse var mıydı, biliyor musunuz?”
“Varmış ki kendisine ev arkadaşı bulmuş. Değil mi? Başka… Burada da bir hocamızla iyi anlaştığını sanıyorum. Meltem hanım. Onunla hiç konuştunuz mu?”
“Hayır. Soruşturma dosyasıyla kısıtlı tuttum görüştüğüm kişileri fakat genişletmenin gerekli olduğuna inanmaya başladım. Tümü birbiriyle çelişik ifadeler, yalanı kanıtlayınca ifade değiştirmeler, önemli her şeyi gizlemeler… derken bakın, iki hafta oldu ama hala bir sonuca ulaşamadım. Sanırım görüşmem gerekli, evet. Meltem hanım, burada mı? Kendisiyle görüşme imkânım olur mu?”
“Bugün burada değil maalesef. Fakat kendisine sorup izin verirse telefonunu sizinle paylaşabilirim.”
“Müteşekkir olurum müdür bey.”
Yanımda aradı, iznini aldı, telefonunu verdi.
“Son bir sorum var, sonra daha fazla vaktinizi çalmayacağım müdür bey.”
“Lütfen.”
“Eşcinsel olmadığınız anda tüm hikâyenizin boşa düşeceğini ve eşinden ayrılmaya yanaşmadığı için Ayten hanımı öldürmüş olabileceğinizi biliyorsunuz. Değil mi?”
Hiç bozuntuya vermedi, yüzünde bir kas bile oynamadı.
“Soruşturmanızda kolaylıklar diliyorum. Son sorunuz olduğunu söylediniz, on dakikayı da zaten aştık. Müsaade sizindir.”
Aynur gibi nazikçe kovmuştu. Başımı öne eğerek selam verdim ve çıktım. Hayır, katil o değildi. Hala inanıyordum buna – tıpkı ne olduğunu bilmediğim o şeyi gizlediğine emin olduğum gibi.