You are currently viewing Savcı Adil Hakkatapan’ın Maceraları: Hiç Kimse Cinayeti

Birinci Telefon

Başsavcı en az bir telefon bekleyedursun, ertesi gün daha sabahtan benim telefonum çalmıştı bile. Arayan Aynur’du. 

“Konuşabilir miyiz?” 

“Elbette.” 

“Adresi biliyorsunuz.” 

“Bir değişiklik yapıp bu defa sizi ofise davet etmek isterim.” 

“Burası daha güvenli olacaktır avukat bey. Bekliyorum” deyip cevap vermeme fırsat bırakmadan telefonu kapattı. Burası daha güvenli olacaktır… Sonunda beklediğim itirafın, en azından dolaylı olarak geleceğini umarak dükkâna geç geleceğimi patrona haber verdim ve hemen yola düştüm. 

Ev boştu. Önceki seferlerin aksine çocuklar odalarda değildi. Eşi mi alıp çıkmıştı yoksa bir yere mi göndermişti merak etmiştim fakat vakti değildi. 

“Sanırım söyleyeceğiniz önemli şeyler var?” 

“Babamın gözaltına alındığını biliyorsunuzdur sanırım?” 

Bazı cümlelerin sonunda tek soru işareti olur ama birden fazla cevabı bir anda verir. “Evet” dediğim anda sadece babasını takip ettiğimi değil kendisinin gözaltına alındığını bana bildiren birinin veya birilerinin var olduğunu ve babasına yönetilen suçlamadan haberdar olduğumu da söylemiş olacaktım. Bu kadarından sonra babasına bir suç isnat ettiğimi eklemek de zor olmamalıydı. 

“Hayır” dedim yalan söylediğimi anlamadığını ve bildiğimden fazlasını sunacağını umarak. Bilmezden mi geldi, anlamadı mı yoksa mi geldi, anlamadı mı yoksa umursamadı mı bilmem, cevabımı doğru saydı. 

“Bir soruşturmada adı geçmiş, savcılık da adliyeye ifadeye davet etmiş. Bizimki de sabahtan tıraşını olmuş, takımlarını giyip gitmiş. İfadeyi vermiş, gözaltına almışlar. Hala içeride şu anda.” 

Bunları biliyordum zaten. Bana bilmediğim bir şeyler söylemeliydi. Hala içeride olduğu yeni bir bilgiydi ama yetersizdi. 

“Neden gözaltı kararı verilmiş?” 

“İlla aç diyorsunuz. Açayım. Bir kara para soruşturmasında adı geçmiş. Adını verenler ne ‘o paranın kaynağı’ demişler, ne ‘para onun aracılığıyla temizleniyordu’, ne de ‘paranın son durağı kendisiydi’. Buna rağmen savcı tutmaya karar vermiş. Babamı tanırım. Yaşlı bunağın kirli işlere karıştığını gizleyecek değilim fakat kara para aklamak onun yapacağı bir iş değil.” 

Bu konuşmaya hazırlandığı belliydi. Teklemiyor, duraklamıyor, bir anda vermek istediğinden fazla kelimeyi geçtim bir harf bile söylemiyordu. Yine de, yavaş da olsa ilerliyorduk ve vaktim vardı. 

“Kara paranın kaynağını bilirsiniz. Ekseriyetle ya uyuşturucudur ya terör. Babanızın bu işlere bulaşmadığına sevindim. Ne işlere bulaştığını sormamınsa boşa olacağını sanıyorum?” 

“Gerekli olmadıkça bilmenizde bir ehemmiyet göremiyorum.” 

Babamın ne iş yaptığını bilmiyorumdan bilmene gerek yoka çok çabuk geçmiştik. 

“Peki, beni neden çağırdınız?” 

“Kardeşimin öldürülmesiyle ilgili araştırmanızı sonlandırmanızı istemek için.” 

“Bu işi bitirmeden bırakmayacağımı tahmin edersiniz.” 

“Bakınız avukat bey, babamın bu geçkin yaşından sonra dört duvar arasında kilitli kalması yeterince sinir bozucu. Kendisiyle anlaşamıyor olsam da babamdır, hakkını hukukunu koruyup iyi olduğunu bilmek görevimdir. Anladığım kadarıyla bu iş uzayacak. Bununla uğraşırken bir de ayak altında dolanmanızı istemiyorum.” 

Kartını açmıştı, sıra bendeydi. 

“Babanızın kaçakçılıktan yattığını ve sonrasında buna devam ettiğini biliyoruz. Bunu daha fazla gizlemenize gerek yok.” 

Yüzünde hafif bir şaşkınlık belirdi. Güzel. 

“Sizi doğrulamamı beklemeyin avukat bey.” 

“Yanlışlamamanız yeterli. Devam edeyim mi?” 

“Son görüşmemizden sonra gelişim göstermeniz güzel. Devam edin.” 

“Kardeşleriniz, üvey kardeşlerinizden bahsediyorum, babanızla beraber çalışıyorlar. Kız kardeşiniz küçükken ölmüş olmasaydı belki o da babanızla çalışırdı” deyip bekledim. 

“Sanırım etkilenmemi bekliyorsunuz fakat yanlış olduğunuzu söylemeliyim. Boş atıp dolu tutmaya çalışmayın avukat bey. Ciddi, beklenmedik ve örneği olmayan bir durum yaşıyoruz. Desteğiniz olmayacaksa, ki olamaz, kösteğinize ihtiyacımız yok.” 

“Peki, ayağınızın altında dolaşmam fakat bu işi sonlandırmadan bırakmamı beklemeyin.” 

“Suçluyu yanlış yerde aramaya devam ediyorsunuz avukat bey” dedi alttan alta hissedilir bir sinirle. 

“Suçluyu ailenizin içinde aramayı bıraktım. Babanızın gözaltına alınmasına sebep olanları benimle de paylaşırsanız belki katile de ulaşabiliriz.” 

“O işle biz ilgileniyoruz, teşekkür ederim.” 

“Biz?” 

“Biz.” 

“Peki, siz ilgilenin.” 

“Anlayışınız için teşekkür ederim.” 

“Ben ayak altında dolanmayacağım dedim, araştırmayı bırakacağım demedim.” 

“Sanırım bu sondan bir önceki görüşmemiz olacak. İzninizle son iki şey sorup gidebilir miyim?” 

“Lütfen çabuk olun.” 

“İlk görüşmemizde babanızdan nefret ettiğinizi düşünebilirdim. Şimdiyse aksine babasına çok bağlı bir kız gibi görünüyorsunuz. Bunların hangisi doğru?” 

“Sonraki sorunuz?” 

Birden aklımdaki soruyu değiştirdim. 

“Babanızın salonunda asılı resim ne resmiydi?” 

“Ne alakası var?” 

“Sadece bir soru.” 

“Yersiz ve anlamsız bir soru. Davetime icabet ettiğiniz için teşekkür ediyorum. Şimdi izninizle babamı görmek için çıkmalıyım.” 

Soru milsiz olsa da yersiz değildi ve çok önemli bir bilgi edinmiştim. Diğer sorum da cevaplanmıştı. Daha ne isteyebilirdim? 

Beraberce evden çıktık. Otobüse giderken birden aklıma müdür geldi. Dükkân biraz daha bekleyebilirdi.