You are currently viewing Savcı Adil Hakkatapan’ın Maceraları: Hiç Kimse Cinayeti

Delirmece ve Delirtmece

“Birkaç kere denk gelmişliğimiz var. Ülkücü tayfadan. Okul birincisi olarak Ankara’dan çıkar çıkmaz savcılığa başlıyor. Solculardan boşalan yerlerin birine koymuşlar. Özal gelince Bilecik’e yollamışlar, terör belası çıkınca Bitlis’e. Devlet ne derse o tabi, dönmek istese de dönememiş bir zaman. Ecevit’e yancı olunca partisi, ona da bir güzellik yapılmış sonunda, Karadeniz’e vermişler. Sonunda da İstanbul’a kapağı atmış mı yoksa sürgün mü yemiş yine, onun kararını sen ver.” 

“Bu tepeden bakma hallerine uyuz olmuştum, şimdi hepten sinire kestim. Sordun mu Türk milleti, Türk devleti, aman Türk canım Türk, hareketlere bakınca insana mı konuşuyor hayvana mı belli değil.” 

“Herkesin tarzı farklı. Beni bile delirten varken o neler gördü kim bilir. Hem biz iş seçiyoruz bari, bunlarda o da yok. Eşekten üç fazla zeka puanıyla adam kandırmaya çalışan çeşit çeşit zeka özürlüyle 25 sene sen uğraş, sonra bir daha konuşalım.” 

Ne kadar da insan onuru ve haysiyeti üstüne nutuk atılacak andı ama nasıl bir o kadar da yanlış adamdı Kâmil abi… 

“Satın alamazlar diyorsun.” 

“Öyle de demiyorum. Hepimizin bir fiyatı var. Bazen bir ev, bazen bir terfi, bazen ailemizin canı, bazen görev ahlakı… Başsavcı olmuş birinin sadece hakkıyla o makama oturduğunu düşünecek kadar salak değilim ama ucuza gitmesini de beklemem.” 

“Derdi ne o zaman? Resmen ‘sen bana savcıyı ver, ben sana katili vereyim’ demeye getirdi. Hadi koca başsavcı altındaki savcıyı indiremiyor diyelim. Dosyayı gittik, rica mihnet adamdan çıkarıp aldık. Savcıda bir hergelelik olsa neden versin? ‘Kapandı gitti, basın gidin kardeşim’ dese ne yapacağız? Hem koca savcının bir katili korumak için siyasi̇ sebebi olur, ekonomik sebebi olur, dini sebebi olur anlarım da sıradan bir cinayette” diye devam ediyordum ama sözlerimin arasındaki mesafeler uzadı. Ben durdum, Kâmil abi durdu. “Kadın fakir, ekonomik bir şey olamaz. Siyasi desen, kadın kendi halinde yaşıyor. Eh, kaldı bir tek din. Ne yaptı da dincileri kızdırdı” diye sordum. 

“Onu ben bilmem, bulacak olan sensin. Muhammed seni seçti, beni değil.” 

“Resmen savcı olmadan savcılık yapıyorum. Bari polis yardım etseydi.” 

“Sen hafiyelik oynadım dememiş miydin? Oyna işte. Nejdat olmadıysa dahası da var. Sen bir ipucu yakala, sonrasını çıkarırız illa. Sen hele bir ipucu yakala da.” 

“Bir fikir var aklımda Kâmil abi. Bak şimdi, bu adamın illa daha önce evlenmiş olması lazım. Lafı geçtiğinde sinirden köpürüp evden kovdu. Diyorum ki bu adamın eski eşinden çocukları var, muhtemelen erkek. Bu çocuklar senelerce babasız büyüdü, sonunda babalarını da buldular yeni ailesini de. Önce yeni eşini öldürdüler, sonra kızını. Arada neden üç ay var bilmiyorum. Belki ancak vakit buldular, belki çok belli etmek istemediler.” 

“Neden altı aydır kadının kardeşini öldürmediler o zaman?” 

“Ben de onun cevabını arıyorum. Babaları adları geçince böyle delirdiğine göre muhakkak, yüzde yüz eminim düşündü bunların işi olabileceğini. Evde otururken karısı kalp krizi geçirip ölmüş de, kızının haberini almış da Allah’tan gelen Allah’a dönecek demiş de… Kimi kandırıyor? 

“Bir şey daha. Bu adam mahkeme bilir, savcı bilir, avukat bilir ama hiçbir davada adı geçmemiş. Hadi sanık olmadı, tanık da olmamış.” 

“İçli dışlı olduğunu nereden biliyorsun?” 

“Polisin avukata yardım ettiğini hiç görmedim dedi. Soruşturma görmemişse nereden biliyor?” 

“Diyorsun ki bu adamı koruyan var. Diyelim ki öyle olsun. Kendi çocuğunu da üvey kardeşi öldürmüş olsun, bunu da biliyor olsun. Yine hikâye yarım kalıyor.” 

“Bu türlü kalmıyor. Adamın oğulları kızı buldu, yanaştı. Kardeşlik filan deyip güvenini kazandı, evine girdi. Boşluğunu buldu, öldürdü ve intikamını aldı.” 

“Oğlum intikam demek can yakmak demek. Anlattığın kadarıyla hiç canı yanmışa benzemiyor. Hem sen neden çocukları diyorsun? Belki bir çocuğu oldu adamın? Birden fazla olduğuna seni ne ikna etti?” 

“Bilmem. Öyle geliyor sadece. Tek çocuğu olmuş olsun, yine erkek olduğuna inanıyorum. Öte yandan, dediğin doğru, pek canı yanmışa benzemiyor. Hikâyeyi biraz daha çetrefilli hale getirince işler daha da garipleşiyor. Diyelim ki adam çocuklarını, sandığım üzere, bırakıp gitmedi de iletişim halinde oldu. Şimdi de tuttu dedi ki ‘şunları temizleyin de kurtulayım’. Olmaz mı? Olur olur.” 

“Sen ne anlatıyorsun ya? Roman mı yazıyorsun? Oldu olacak kadını çocuğu öldürdü de, tam olsun. Çık git, bir şeyler bul gel. Şu başsavcı mesela. Neymiş istediği? Kendi neyi yapamıyormuş da sana ihtiyaç duymuş? Ne belasından kurtarmış da şimdi sıra sana gelmiş? Ne bileyim, dedenin önceki evliliği nasıl bitmiş? Çok eminsin, bana da öyle geliyor ama elimizde belge yok. Git bul. İkidir darlıyor, canımı sıkıyorsun. İlkokul çocuğu musun sen de bana geliyorsun? Çık git, çık git lan” deyip kovdu. Kafası attı mı yanında durulmazdı, sadece odadan değil dükkândan da çıktım. Sağıma baktım, soluma baktım, sonunda yola düştüm.