Ekonomi nanay hale geldikçe hükumet ve aygıtları reel GDP’den bahsetmeyi bırakıp PPP’den (purchasing power parity/satınalma gücü paritesinden) bahsetmeye başladı. Bu hesapla “bakın Türkiye aslında ne kadar zengin ama siz görmüyor, anlamıyorsunuz çünkü siz fakir değil malsınız” demeye çalışanlar da doldu. Kısaca bu paritenin nasıl işlediğini anlatmak istedim bu kısa yazıda.
Bu hesap yönteminin ortaya çıkma sebebi, malların her yerde tek fiyattan satılmaması. Bize diyorlar ki “tamam, sen fakir olabilirsin ama Amerika’da olsan o gelirle çoktan açlıktan ölmüş olurdun. Demek ki hesaba başka şeyler de katmamız lazım”.
Bir Örnek
Hemen örnek verelim. Gürcistan’da bir kilo domates yaklaşık 4 lari, lari/lira kuru da 12’yi buldu bulacak. Türkiye’deyse bir kilo domates 40 lira diyelim. 12*4 = 48 lira. Yani Türkiye’de bir kilo domates daha ucuz, dolar bazında aynı parayı kazanan bir Gürcü ve bir Türk de, bu sebeple, aynı/eşit gelire sahip değil. Türk, domatese daha az para harcadığı için aslında daha zengin – bu durumda.
Mantıklı bir bakış. Değil mi? Norveçli bize göre çok daha fazla kazanıyor fakat bir domatese de bizden çok daha fazlasını veriyor. Yani Allah bir yerden verip diğer yerden alıyor. Fakat kazın ayağı da tam olarak öyle kolay ve basit değil. Şimdi birkaç konudan bahsetmek gerekli.
Sorunlar
Gidenler görmüştür, gitmeyenler de belki denk gelmiştir: Türkiye’de üretilen pek çok ürün, yer yer yurt dışında daha ucuz, yer yerse Türkiye’yle aynı fiyata sahip. Bu sadece rakıda geçerli bir durum değil, hemen her üründe durum aynı. Malın yurt dışına nakliyesi, ıvır zıvır vergisi, ihracatçı, ithalatçı ve son satıcı karları, deposu, gümrükte giriş ve çıkışta beklemesi dahil, Türk ürünü Türkiye dışında aynı fiyata sahip.
Yani? Sorun 1: Türkiye’de, Allah devletimize zeval vermesin, vergi tabana yeterince yayılmış olmadığı için bayağı vergi veriyoruz, yetmiyor bayağı aç kimseleri de doyurmaya çalışıyoruz. Marketçiler biraz az kazansa ne olur ki canım?
Fakat gözle görülmeyen, yine de çokça bilinen bir sorun daha var ki o benim aklımı başımdan alıyor. Yine Allah devletimize zeval vermesin, tonla gıda ürünümüzü Avrupalılar kıskançlıktan geri çeviriyor. Yetmiyor artık, Ruslar ve toprağa hasret, kumdan başka şey görmeyen ve tarımdan bihaber Araplar da aynısını yapıyor. Bu da yetmiyor, Asya’dan bile geri dönüş haberleri gördüm doğru mudur bilmem.
Ne oluyor bu mallar? Elhamdülillah hepimiz Müslümanız, nimetin çöpe atılmayacağını biliriz. Biz de iç pazara salıyoruz bu sağdan soldan geri gönderilen malları. Gürcistan’ın bile reddettiği malı tükettiğinizi biliyor muydunuz?
Yani? Sorun 2: Biz, kendi üretimimiz malların bile kötü olanını, kalitesiz olanını tüketiyoruz. Bakın hiç ithal ettiğimiz mallardan bahsetmedim.
Sorun 3 ve 4 birbirinin türevi: İkinci madde nedeniyle işe yarayan, kaliteli malları yurt dışına yolluyoruz – ve buna rağmen geri gönderilen mallar oluyor. “Ulan bunlar zaten kötü mal kullanıyor. En kötülerini yolla bunlara gitsin” diyorlar ve ithal ettiğimiz mallar da Avrupalı ve Amerikalı muadillerinden bir beş gömlek aşağıda kalitede oluyor. Evet, marka aynı model aynı ama ne oluyorsa oluyor, buraya kötüsü geliyor.
Renault Clio mesela, burada 7″ ekranla gelirken dışarıda 10″ ekranla geliyor. 7 ve 10 inç ekran arasındaki fiyat farkı ne kadar olabilir ki? Buyurun size en basitinden bir örnek. Şimdi bunu genele vurun. Undan telefona, peynirden çeliğe aklınıza ne gelirse her üründe durum aynı.
Yani? Yani biz “daha az ücret ödeyerek” aynı kalitede değil daha düşük kalitede mal tüketiyoruz. Kimya sanayi gelişmiş bir ülkede yaşıyoruz ama altı üstü ağrı kesicide bile durum aynı. Allah devletimize zeval vermesin.
Beşinci sorunu özellikle sona sakladım çünkü en önemlisi: Hadi telefonda ekstra vergi var, bilgisayarda ekstra vergi var, arabada ekstra vergi var… Diye bu mallar pahalı diyelim. Sadece Türkiye ve Avrupa ölçeğinde değil, dünya genelinde gıda da dahil tüm fiyatlar artık birbirine yakınsıyor. Norveç gibi birkaç istisnai ülkeyi saymaz, bizimki gibi Allah zeval vermesin devletlerin vergilendirme politikalarını da göz ardı edersek aynı domatese neredeyse aynı parayı harcıyoruz hemen her yerde. Allah’ın toprak görmemiş Katarlısı, Allah’ın çölden başka şey bilmez Katarlısı, nasıl olur da daha kaliteli ürüne daha az ücret öder başka türlü? Sadece Katar değil tabi. Meksika’da da durum benziyor, Malezya’da da.
Yani? Yani biz daha az para veriyorsak en kalitesiz, gavurun kedisine köpeğine yedirmeyeceği şeyleri yediğimizde bunu yapıyoruz. Diğer türlü, “sadece” daha az kaliteli mal tükettiğimizde gözle görülür bir artış oluyor harcamalarımızda. Hele aynı kaliteyi almaya kalkarsak yandık. Onlardan daha fazla para ödüyoruz.
Hülasa
PPP eskiden, global olmayan bir dünyada geçerli bir yöntem olabilir, fakat bu dünyada değil. Bu dünyada, açık su kıtlığı çeken ülkeler de dahil, suyun fiyatı üç aşağı beş yukarı her yerde aynı. Telefonlar, zeval göresi ve görmeyesi ülkelerde üç aşağı beş yukarı aynı fiyata. Televizyon, ekmek, gömlek… Her kalemde durum bu. Hal buyken de “ama şurada domates bence daha ucuz” diye bir hesap yapmaya kalkmak komik oluyor. Belki içilebilir suya erişimin bile sorunlu olduğu ülkelerle diğerlerini karşılaştırmaya çalışırken bir işe yarayabilir bu, onu da iktisatçılar söylesin. Benim yarı iktisatçı yarı sosyolog yarı siyaset bilimci olarak anladığım bu: PPP saçma, manasız ve hatta belki zararlı bir hesap ve gerçeği göstermeye değil gizlemeye yarayan sahte indislerin bir diğeri.
Umarım birileri dünya lideri kıymetlimizi uyarır da kendisi de ekonomist olan ulu zat, bu hesabın kullanılmasını bir genelge, gerekirse bir KHK ile yasaklar. Amin ecmain.