Kadının beyanı esastır dendiğinde ekseriyetle milliyetçi ve/ya muhafazakarlar, sair zamanın tekrar ekserinde “modern”, “şehirli”, asgari ücret artı sodeksoya çalışan ve mavi yakasına beyaz boya sürerek sınıf atlayan kimseler oturdukları yerden kalkıyor ve “ne alakası var kardeşim”, “hanım bana iftira attı, hakim şahitsiz şeysiz beş yıl hapis verdi”, “karı beni aldattı, o beni aldatıyor deyip hem boşadı, hem üstüne nafaka alıyor” gibi alakasız, mesnetsiz, dahası hukuki dayanaksız ve emsalsiz yalanlarla ortaya çıkıyor. Orangutanla satranç oynasa pat yapamayacak arkadaşları kenara koyarak soralım: Kadının beyanı esastır ne demektir, bu durumda hukuk nasıl işler, bu mevzu ülkemizde neden bu kadar önemlidir? Kısa kısa gideceğim, ezkaza bu kimselerin biri denk gelirse belki anlayabilsin diye.
Cürümden Kesin Hükme: Yargılamanın Adımları
Cürüm, suç demek. Suçun iki artı iki türü var: Kasıtlı suç (olası kasıt ve doğrudan kasıt) ve taksirli suç (bilinçi taksir ve bilinçsiz taksir). Bunların hangisine göre yargılamanın yapılacağı sonraki iş.
Cürüm işlendi. Suçun işlendiği kişi, ilgili makama başvuru yapar, yani şikayette bulunur.
Şikayeti alan ilgili makam, burada savcı diyelim, ilgili şikayetin yasaya göre suç olup olmadığına bakar. Suç mu? Güzel. Soruşturma başlar.
Soruşturma sonucunda bir cürüm işlendiğine kani olunduysa iddianame yazılır ve mahkemeye gidilir. Hakim dosyayı kabul ederse yargılama, yani kovuşturma başlar.
Kovuşturma sonucunda hakim(ler) bir karara varır ve hüküm verir. Bu iki artı bir türlüdür: Üst mahkeme yolu açık ya da kapalıdır, ya da kişi suçlu olduğunu kabullenir (pleaded guilty dedikleri) fakat siciline bu suçun işlenmemesi için hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasını ister.
Üst mahkeme yolu açıksa o mahkeme yargılamaya, delillere ve hükme bakar. Doğru bulduysa kesin hüküm verilir, ceza onanır.
Ne gördük? (Kasıtlı suçlarda bir fazlasıyla, yeniden yargılamalarda bir ya da iki fazlasıyla en az) altı adım var suçtan cezaya. Az buz iş değil.
Şikayet ve Soruşturma: Suçtan Davaya
Cürüm işlendi, savcıya gittiniz ve anlattınız: Ben yolumda dümdüz gidiyordum, birden önüme kırdı. Telaşla direksiyon hakimiyetini kaybettim ve bariyere çarparak durabildim. Şikayetçiyim, aracım zarar gördü. (Bu konuda mevzuatı tam bilmiyorum, eğer birden öne kırmak cürümse) savcı ne diyecek? “Delilin var mı kardeşim?”
“Var” diyerek sadece araçtan düşmüş ön tamponu savcıya gösterirseniz adam “iyi ama, ben nereden bileyim senin anlattığın gibi olduğunu? Git delil getir, biz de bakalım” diyecek. Nedir delil? Kişinin önünüze kırdığını gösterir bir mobese veya güvenlik kamerası kaydı örneğin.
Hemen tüm cürümlerin şikayetinde bu yapılır: Savcı, “dediğin lafı destekler bir şey göster hele” der, öyle gidip “şu bana bunu yaptı, şikayetçiyim” demek bir işe yaramaz. Neredeyse yüz milyonluk memleket, bir cürmün soruşturması yer geliyor aylar yıllar sürüyor. Savcı da sıra sıra elemeye çalışıyor önüne gelen başvuruları.
Kadının Beyanı Esastır
Beyan, yukarıdaki altı adımın ikincisi: Savcıya (polise) gidip şikayette bulunma. Diğer normal/sıradan/standart davaların aksine bu davalarda savcı “git delil getir” demiyor. Diyor ki “sen kadın olarak bunu diyorsan ben senin sözüne riayet edip soruşturma açarım, çok lazımsa bir de uzaklaştırma kararı aldırırım önlem olarak”.
Peki, başka ne diyor? Hiçbir şey. Standart prosedür dışı bulunan başka hiçbir şey yok. Beyan yüzünden sadece soruşturma başlıyor (ve makul şüphe varsa koruma buna ekleniyor, uzaklaştırma için mahkeme kararı lazım) ve delil toplanıyor ki savcı, ortada bir cürüm olup olmadığına karar verebilsin. Kadının beyanının esas olmasının anlamı bu ve bu kadar.
Bülocanlar için tekrar edelim: Sadece beyanla soruşturma başlıyor, başka hiçbir şey olmuyor.
Milliyetçi Maneviyatçılar…
Neden buna, başlıktaki grup çok kızıyor? Sebebi iki. Birincisi, kadının beyanının esas olmadığı, şikayetin işleme alınması için delile ihtiyaç duyulan durumda (örneğin) dayak yiyen bir kadın, önce hastaneden darp raporu alacak, sonra kendisini dövenin kocası olduğunu kanıtlayacak ki işler yürüsün. Memlekette kadınlarımızı yolda yürümeye korkutmuş ne idüğü belirsiz erkekleriz, kadına bir nevi “dayak bile yesen otur oturduğun yerde” diyoruz beyanını esas olarak almadığımız, beyanıyla soruşturma başlatmadığımız durumda.
Yani, daha kısacası, müddei iddiasını ispatla mükelleftir. Beyan esas oldu mu iddia ispat görevi, kadından savcıya geçer. Bu mecazdır, mecazdan esası alacak beyne sahip olduğunuzu umuyorum.
İkincisi toplumsal ve dini bir hastalık: Kadın; bir birey, hatta bir insan olmayarak kadın, erkeğin altında ve emrindeki bir canlı. Şahitliği yarım, mirasta payı eksik, taciz edilmesi olağan, tecavüzü bile affedilebilir… Böyle bir varlığın beyanının, kendisinden üstün olan erkeğin soruşturma geçirmesine sebep olması elbette ki kabul edilebilir değil. Genelinde İstanbul Sözleşmesine, özelinde bu konuya karşı çıkanları insan olarak görmekte zorlanmamın sebebi bu.
Soruşturma, Kovuşturma ve Hüküm
Soruşturma, müştekinin şikayetiyle (beyan) başlar ve bu beyan ilk ifadedir. Kadın, eşinin kendisine karşı şu veya bu cürmü işlediğini anlatır, bu kayda geçirilir; talebe ve/ya görüşe göre, eldeki imkanlar ölçüsünde, gerekli görülürse önleyici tedbir alınır (kadın sığınmaya yerleştirilmek veya uzaklaştırma kararı çıkarmak gibi). Bu, hikayenin başıdır.
İkinci adımda savcı delil toplamaya başlar. İfadeler alınır, görüntüler varsa bulunur, mesajlar taranır… Beyanı doğrulayacak ya da yanlışlayacak deliller elde edilir. Sonunda savcı bir karara varır: Ya beyan doğrudur ve mahkemeye gidilir, ya da beyan yalandır.
Beyan doğru görülmüşse mahkemede yargılama, iddianamenin kabul edilmesini müteakiben, başlar. Hakim, savcının edindiği delillerle beraber ifadeleri alır ve bir karara varır. Sanık suçlu görülürse TCK’daki ilgili maddeden cezasını alır, görülmezse (yaralama gibi, kişiyi alıkoyma gibi, işkence gibi normalde cumhurbaşkanına hakaretten daha ciddi suçlarda uygulanması gerektiği üzere tutuklu yargılama yerine) zaten tutuksuz olan yargılama, kişinin temiz siciline halel gelmeden biter.
Yani? “Kadın şunu söyledi de sonra erkek ceza aldı. Beyanla ceza verildi” diyenlerin hepsi, bila istisna hepsi yalancıdır. Öyle olsaydı savcıya gitmek yerine hakime gidilirdi, ilk celsede de direkt ceza verilir ve dosya kapatılırdı. Var mı böyle bir şey? Yok.
Peki, neden böyle anlatıyorlar? Karakter meselesi. Herkes namusu kadar.
Sorun?
Dolandırmaya çalışmaya gerek yok, doğrudan söyleyeyim: Kadın beyanının esaslığından, hele ki günümüz ortamında rahatsız olanlar için iki sorun var:
- Kadınları ve çocukları ezebilme, horlayabilme, aşağılayabilme haklarının ellerinde bulunmasını istiyorlar.
- Kadınlara ve çocuklara tacizde ve tecavüzde bulunabilme haklarının ellerinde bulunmasını istiyorlar.
Aksi takdirde bu ikisine karşı olanların (varlıklarına dair emare bulunmasa da olası istisnaları kenarda tutmak üzere) tümünün bu iki grupta toplanabilmesi, benim için şaşırtıcı değil. Nedendir ki hepsinin ya apaçık şiddet meyli, ya direkt şiddet kaydı vardır?
Buna taraf olanların insan olduğunu iddia edemem fakat karşı olanların insan olmadığını gönül rahatlığıyla söyleyebiliyorum.