“İslam’da kadının evden çıkması bile hoş görülmez” sözüne “müddei iddiasını ispatla mükelleftir” diyecek kadar İslam’dan bihaber sözde müslüman özde müslüleri görünce eskiden canım sıkılırdı, artık gülüyorum. Yaş oldu neredeyse 40, asgari bilgi ve zekayı insanlardan beklemeyi bırakalı da çok oldu. 1500 senelik koskoca külliyattan bihaber kimseler karşıma geçip İslamcılık taslayınca bunlarla dalga geçmekten başka ne yapabilirim?
Neden dalga geçmekten öteye artık geçmediğimi kısa bir yazıyla anlatıp dalga geçmeye devam edebilirim.
Yarım Şahit
Hemen internetteki alimlerimize soralım: Kadının şahitliği neden yarımdır?
Sorularla İslamiyet şöyle diyor:
Kadın daha çok içe dönüktür. Kendine has bir dünyası vardır. Gün boyu ev işleriyle iç içedir. Çocuklarının bakımı ve terbiyesi ile meşguldür. Ticaret, alışveriş, iş hayatı siyasetle çok az kadın ilgilenir. Dış dünyanın bu kadar uzağında olan bir kadın hariçte olan hadiselere nasıl vakıf olacak, mahiyetlerini nasıl öğrenecek, aklında nasıl tutacak, şahitliğini ne nispette tam yapabilecektir?
Bu da tabi ki kadını korumak, el üstünde tutmak içindir. Bu yüzden de kadının şahitliği her zaman işe yaramaz:
İslam hukuku, zina, içki ve hırsızlık gibi had cezalarını gerektiren suçlarda ve kısas gibi cezalarda kadını muaf tutmuş, onun şahitliğini kabul etmemiştir. Bu davalardan zina cezasında dört erkeğin, diğerlerinde ise iki erkeğin şahitliğini esas almıştır. Alışveriş, ticaret, nikâh, talakgibi muamelata giren davalarda ise iki erkek yoksa, bir erkekle iki kadının şahitliğini şart koşmuştur.
E, ne de olsa “kadınlardaki unutkanlık ve hislerine mağlup olmak gibi bir arıza, [had cezalarında ve kısasta, karara] gölge düşürebilir”.
Başka bir yerde, soyadını “peer-reviewed” akademik bir yayında dahi paylaşmak istemeyen Yiğit isimli birisi cesur bir adım atmıştır. Hayır, tabi ki bir kadının şahitliği bir erkeğinkine denk filan değildir. “Aslında had cezalarında da kadının şahitliği olabilir” demektedir kendisi. Çok şükür Nihat Dalgın mealen “iki kadının şahitliği örfi görülmeli, genel bir hüküm olarak alınmamalıdır” demişse de Orhan Çeker haddini bildirip “yok öyle bir şey kardeşim. Kadın dediğin eksiktir” demiştir. Tabi ki dünyamızı aydınlatanın güneş değil güneşin dünyamızdaki gündüz denen şeye çarpan ışınları olduğunu anlatan Abdülaziz Bayındır da ayeti tekil bir duruma özgü almaktan geri durmamıştır ama 1500 senedir milyonlarca, milyarlarca kişi hep Dalgın veya Bayındır gibi alimlerden nasibini alamadığından hep yanlışta ısrar etmiştir.
Kocam Değil Mi?
Peki, Kuran’a göre kadınları dövebilir miyiz?
Yine Sorularla İslamiyet’le başlayalım. Özetle ve mealen “peygamberin kendine kalsa kadınlar dövülmezdi ama ayet böyle, ne yaparsın” deyip “tabi bunu örf olarak alıp dövmemek daha güzel ama dövülemez değil. Ayet neticede” demekteler. Sultan Neval Şimşek diye bir abla, bayağı sinirli bir şekilde, “kadın o.ospu oluyorsa onu darp edebilirsin, yani onu evden kovabilirsin. Dövemezsin hülooğ Allahuekber” demiş ama darbın ne zamandır evden kovmak olduğunu, koskoca Allah’ın neden bu kadar yanlış anlamaya müsait bir dille bize konuştuğunu söyleme zahmetine girmemiş. Daha ilginç olanı şudur: Diyanet, “Hz. Peygamber tarafından toplum ıslah edilerek, insanın ve özellikle zevcenin dövülemeyeceği ifade ve telkin edilerek” diyerek resmen Allah’a isyanda bulunmakta.
Fethullahçıların devlete sızdığına kargaların güldüğünü bize anlatan Hüseyin Çelik‘le isimdaş olan bir kişi en güzel yorumlardan birini yapmış:
“Dövün” şeklindeki ifadenin bir emir değil tavsiye olduğu tespit edilmiştir. Temel amacın kadının dövülmesi değil ailenin kurtarılması olduğu görülmüştür. İlgili ayette kadının değil, davranışları ile aile yuvasının dağılmasına sebep olan kadının terbiye edilmesi istenmiştir. Amaç kadının dövülmesi veya rencide edilmesi değil, yıkılma noktasına gelen ailenin kurtarılmasıdır.
Erkekler! Eşinizi döverek ailenizi kurtarabileceğinizi biliyor muydunuz?
Çeşitli kişiler ayette darptan bahsedildiğini, darbın da kitapta hemen her zaman tek seferlik vuruştan bahsedilirken kullanıldığını, yani bu ayette de dövmekten, birkaç kere vurmaktan değil bir defa vurmaktan bahsedildiğini söylemekte. Yapısal olarak bana da mantıklı gelen bu. Tutup evire çevire dövün diyecek hali yoktur, bu kadarını hiçbir tanrının yaptığını henüz okumadım.
Bana ilginç gelen kısımsa şu: Erkekler kadınlara üstün. Şahitlikleri yarım değil tabi, doğa gereği erkekler üstün. Ve üstün olan erkekler durduk yere vehme kapıldıklarında kadınlara vurmaya kadar gidebilen bir süreci başlatabiliyorlar. Bir şekilde eşinizden huylandınız mı? Tamam. Ortada gerçekten bir şeyin olmasına gerek yok. Sizce öyle olması yeterli. Çok güzel değil mi?
Evden Çıkmak
İslam’a göre kadının mecbur olmadıkça evden çıkmaması en güzeli. Ve tabi ki Sorularla İslamiyet’e gidiyoruz ilk önce.
Gerek bazı hadis rivayetlerinde ve gerek alimlerin eserlerinde “kadınların lüzumsuz yere dışarı çıkmasının hoş görülmemesi” sedd-i zerayi kabilinden, muhtemel fitnelerden ve zararlardan kadınları korumaya yöneliktir. Dolayısıyla, bu zararların olmadığından emin olunduğu bir ortamda kadınların bu beşerî ihtiyaçlarını gidermesinde bir sakınca olmasa gerektir.
Hemen peygamberin kendisine soruyoruz:
Kadın örtülmesi gerekli olan bir varlıktır. Evden dışarı çıktığında şeytan gözünü ona diker. Kadın için Rabbinin rahmetine en yakın olduğu yer evinin içidir.
Ne demiş? Kadın evde dursun mu demiş? Peki, tek sefer mi demiş? Tabi ki hayır. Müslüman brosun sitesinde anlatılan bu hikayenin temelinde bir hadis var fakat ne yazık ki hafızam şu an tam kaydını çıkaramıyor – bu nedenle hikayeye birisinin uydurması olarak bakın fakat hadis olması ihtimalini de göz ardı etmeyin – deyip devam edelim. Erkek için cemaatle namaz, kadın için yalnız başına ve bir kuytuda namaz daha sevaplıdır. Kadına cemaat namazları farz değildir, erkeğe farzdır. Allah Allah, nedendir ki acaba? Hem erkek evin rızkını getirmekle mükellef, kadının böyle bir zorunluluğu yok. Yani kadının evden çıkmak için bir ihtiyacı yok. Ancak anasını babasını filan görmek isterse, o da kocasından izin aldıktan sonra.
Bunların hiçbiri İslami olmamalı “kadının evde durması gerekir demek yanlıştır” demek için. Öyle mi ki acaba?
Kadınların, bazı rivayete göre üç, bazısına göre iki, bazısına göreyse bir günlük yola yalnız çıkmaları helal değil. Bu diğerleriyle çelişik görünebilir fakat değil: Lüzumu olmadıkça evden çıkamayan kadın, lüzumu durumunda da yalnız başına yola çıkamıyor. Kadının yeri her türlü evi. 1500 yıldır böyle gelmiş bir dini bugünkü modern dünyaya uydurup “ya aslında İslam pek seküler de bir dindir” demeye çalışılması komik oluyor. Benim girmek istemediğim detaylara burada girmişler sağ olsunlar. Evde oturmak, evden çıkmamak cihad sevabı. Bunu dahi bilmemek…
Süslüman
Önce bir X’i hatırlayalım:
X’in yerine istediğinizi koyun. Ben, böyle birine, laik devletin kanunlarından faydalanmasının sonucunda, para filan vermem. Uzlaşmaya gitmem yani. Ve hakaretten ceza alacaksam daha değer birine hakaretimi saklarım.
X’in giyim kuşamına bakınca Fethullahçılar veya türevi bir yapıdan olmadığı anlaşılıyor. Büyük ihtimalle 2002’de AKP’ye verdi, ondan önce de Erbakan’a. Mekanı düşününce akla ilk gelenler İsmailağa filan olsa da neci olduğunu bilmiyoruz. Şunuysa biliyoruz: Bunu oraya gönderenlere, eline bu pankartı aldığında sırtını sıvazlayanlara göre bu kadının orada olması en azından yanlış. Esat Coşan’ın bir kitabında geçer, başı kapalı kadın açık olanla arkadaş olamaz. Ya açık kapanacak, ya dostluk bitecek. Bu tür böyle bir tür. Coşan Sydney’de öldü bu arada. Ömrü boyu akademide filan takılmış, başka bir işle meşgul olmamış birinin Sydney’de ballı börek yaşayabilmesini sağlayacak 3-5 şey var ve bir tekinin dahi ticareti helal ve yasal değil. Din dahil.
“Ben hem üniversite okurum, hem çalışırım, hem gezer tozarım ama eli yüzü düzgün müslümanım, bilmem ne” diyenler hatadadır. Evvel hata olduklarını bilmeden yaparak hatada olabilirler. Kendilerine Allah’ın emirleri ve peygamberin tavsiyeleri anlatıldıktan sonra hala daha hatada olanlar artık günahkarlıktan münafıklığa geçiştedir. Münafıklığın bir adım sonrası, ama seviyece üstü de şirktir zaten.
Yukarıdaki X hiç süslümana benziyor mu? Benzemiyor. Güzellik yerli yerinde. Surattaki ifadedeki nur, o da tamam. Kalbin temizliği, zaten kendisini tanıma sebebimiz bu. Hiç öyle makyajlı, dar elbiseli süslümanlara benzemiyor. Amma ki kendisi de süslüman. Gereği yokken sokağa çıkan, yok okul okuyacağım yok bilmem ne diyenlerin alayının olduğu gibi.
İki yüzlülük yapmayın. Ya müslüman olun, ya en azından günahınızı (ve durumuna göre münafıklığınızı) kabul edin. İkisi bir arada, fena.
Ve, her şeyi geçtim, kendinize azıcık olsun saygınız varsa, sayın ve sevgili müslümanlık iddiasındaki hanımlar, seçiminizi düzgün yapın.