Benim iktisatçılığım, malum, çeyrektir. Bu yüzden işi ehillerine bırakır ve iktisat üstüne yazmam pek. Bugün bir istisna yapıp kısaca enflasyondan bahsetmek istiyorum. Vereceğim iki mesaj var ve ariften çok avamın parçasıyım artık, bu nedenle for dummies by dummy gibi bir yazı olacak. Rahat olabilirsiniz.
Enflasyonun Kaynağı
Enflasyon, basitçe alım gücünün (giderek) azalması demek. Hep fiyat artışından bahsedilir ama sorun fiyatların artması değil elimizdeki paranın artışa yetişememesidir. Atıyorum, bir ekmek 10 lirayken 1.000 lira kazanmanızla bir ekmek 100 lirayken 10.000 lira kazanmanız arasında, ceteris paribus, bir fark yoktur. Her türlü 100 ekmek alırsınız, iki durum da birbirinin aynıdır. Enflasyon durumundaysa ekmek 10 liradan 20 liraya çıkar ama sizin 1.000 liranız 2.000 yerine, atıyorum 1200 lira olur. Geçmiş olsun, alım gücünüz düştü – yani enflasyon var ve buna yenildiniz. Fiyatlar genel seviyesinden filan bahsedip süslü laflar etmeye gerek yok. Teoriden değil pratikten, sokaktaki adam için enflasyondan bahsediyoruz.
Enflasyon neden oluşur? İki artı bir nedenden.
- Talep Enflasyonu: Malların alıcısı artar, malın fiyatı da artar. Ülkedeki kira sorununun bir sebebi de ülkeye doluşturulan nüfus. 10 sene önce 250.000 nüfusu olan Güngören’de bugün 350.000 kişi yaşarsa tabi ki kiralık evlerin fiyatı artar. Bunun sebebi sadece Anadolu irfanı, ev sahiplerinin geniş gönlü veya “yeni yapılan evlerin, uf, çok güzel kaliteli” olması değildir.
- Arz Enflasyonu: Benim bilgisayarım bozuldu, tam da çip krizinin olduğu zaman. O gün 319 dolar verdiğim ekran kartına bugün 139 dolar istiyorlar. Arz enflasyonu budur: Talep aynıdır ama arz bir sebepten azalır. Güngören’in tamamının kentsel dönüşüme girdiğini, eski 5-6 katlı evler yerine üçer katlı evlerin yapıldığını düşünün. Talep aynı, arz değişti.
Artı bir neden bizim için önemli olanı çünkü bizim sorunumuz o.
Güven
Çok klişe sözdür ama çok doğrudur: Ekonomi yönetimi biraz da güven işidir. Başımıza atandı bir local idiot güdücü vali; zengine dokunmadan, toplam işgücünün %60’ından fazlasını oluşturan asgari ücretli çalışanın bebesine aldığı sütten vergi alarak ülke ekonomisi düzeltecek. Düşünsene, ihale veriyorsun, kredi veriyorsun, dövizle ödeme yapıyorsun, yetmiyor kredi borçlarını ödetmiyorsun… Ve bu arada derdin “bunlar da cep telefonu kullanıyor. Dedemizin zamanında cep telefonu mu vardı? Hiç”.
Böyle bir ortamda kimse o ekonomi yönetimine zerre miskal güvenmez. Güvenmiyor da zaten. Bunu, ülkedeki ekonominin seviyesinden ve sürekliliğinden anlıyoruz ve üçüncü tür enflasyona geçiyoruz: Tümleşik/yerleşik (İng. built in) enflasyon. “Şimdi alayım, öbür aya alamam” dememizin sebebi. Bu enflasyonda yöneticilerin ferasetine duyulan güven nedeniyle insanlar elde bulunandan da kötü enflasyonu zihinlerinde belirler, bunun devam edeceğini varsayıp buna göre hareket eder. Herkes kendi enflasyonunun bu ferasetli yöneticiler baştayken devam edeceğini varsaydığında kendi kendine enflasyon yaratır. Bunun en kötü yanıysa şudur:
Dün ve Yarın
Türkiye’de çok ilginç bir ekonomi modelimiz var. Bazı şeylere gerçekten muazzam serbesti tanınıyor. Mesela, normalde en fazla eniştesinin Şahin’inde esrar çekmesi gereken herif, lüks araç içinde kokain çekti. Hem de çaycı haliyle! Bir düşünün, sadece çaycı olan kişi bunu yapabildi. Bir diğeri, Rus ajanı, başka hiçbir özelliği olmayan ve devlet memurluğundan başka bir “geçimliği” bulunmamış kişi, “buraya milyon verseler satmam” diye ropörtaj verebiliyor. Bu serbesti dünyada kaç yerde var? Öte yandan serbest olmayan şeyler de var. Devlet karın yarısına ortak olmadan namusunuzla ticaret yapamıyorsunuz mesela. Veya en sıradan malı bile, gümrükte malın fiyatı kadar ödemeden geçiremiyorsunuz.
Böyle kaotik bir ortamda şunu yaşıyoruz: Alıcılar dünkü fiyatlara ve kura göre kazanırken satıcılar yarınki fiyat ve kura göre kazanır. Benim için dolar henüz 25 liradır ama satıcı 45 liradan satar. Devlet de burada serbesti tanıdığı için altı üstü 100 gramlık bir dürümün Ağustos’ta 90, Eylül’de 110, Kasım’da 130 liraya çıktığını çıplak gözlerimle izleyebilirim. Bu fiyatlar da, geçen seneden. Şimdi ne kadar olduğunu bilmiyorum, gidip bakmıyorum bile.
Ben bir zaman bir çalışma yapmış, bir dolara 2 lira verirken tepedeki ekonomi yönetiminin bunun 1 lirasının sebebi olduğunu bulmuştum. Benim çalışmamdan çok sonra Berat Albayrak istifa etmişti, hakikaten koltuk boşken dolar düşmeye başlamıştı. Başımızdaki tüm ekonomik sorumlular gitse ve yerlerine kimse gelmese, sadece bu değişimle tam şu anda Google’a göre 32.70 lira verip aldığımız bir dolar, bir ay içinde %20 değer kaybetmezse ben de bir şey bilmiyorum. Tabi bir de kendilerinin kimliklerini 180 derece değiştirme ihtimalleri var bu etkiyi yaratacak fakat gerçekçi olmamız gerekli.
Dün ve yarın arasındaki makas, ferasete güven arttıkça da artar. Bu yazıyı yazma sebebim olan Fenerbahçe’nin kombine fiyatlarındaki farka bir bakalım (kaynağım bu tweet):
2023-2024 FİYATI | 2024-2025 FİYATI | DEĞİŞİM | |
---|---|---|---|
MARATON ÜST | |||
A-I | 9,000 | 24,000 | 166.67% |
B-H | 10,500 | 28,000 | 166.67% |
C-G | 12,000 | 35,000 | 191.67% |
D-F | 13,500 | 42,000 | 211.11% |
E | 15,000 | 46,000 | 206.67% |
KALE ARKASI | 6.500 | 15,000 | 130.77% |
FENERIUM ALT B | 22,000 | 75,000 | 240.91% |
FENERIUM ALT D | 34,000 | 100,000 | 194.12% |
Ben, çoğu “renktaşımın” aksine, kulübü o kadar da sorumlu tutamıyorum. Geçen seneden bu seneye her şeyin fiyatının ikiye katladığı açık. Yani %100 değişimde geçen sene seviyesine belki geliyoruz. Öte yandan bir de gelecek var: Bir sene sonra bugünkü 100 lirayla ne yapabileceğinizi düşünüyorsunuz? Belki işler hepten arapsaçına dönecek ve bir ekmek alabileceğiz? İşte, Fenerbahçe de bunu fiyatlıyor ve diyor ki enflasyon daha kötü hale gelecek, kombine şimdi pahalı gözükse de sezon sonunda belki iki bilet parasına düşecek. Ben de önlemimi alayım.
Dün ve yarın arasındaki bu kocaman uçurum her zaman satıcıya yarar, alıcı mahvolur. Amerika’da enflasyona public enemy number one, halkın bir numaralı düşmanı denmesinin sebebi budur. “Sen de kuzu pirzola yeme canım”, “sen de dana biftek yeme canım”, “tavuk göğsü neyine yetmiyor canım” diye başlayan hikaye, “soğan ekmek yer yine reyiz deriz” diye devam etti, “soğan bile lüks oldu, kahrolsunlar dış mihraklar” seviyesine geldi. Enflasyon budur. Kim kimden ne koparırsa ortamında herkes ahlaksızlaşır. Enflasyon budur.
Çok seyrek olarak ekonomik, ekseriyetle politik. Enflasyon budur.